İktidar ve muhalefetin ortak iktidarı

Geçen günkü yazımda, bir ülkedeki genel politik tabloyu anlamak için o ülkedeki iktidar ile ana akım muhalafetin toplamına bakmanın, ülkedeki politik yapı ve değerleri anlamakta çok önemli bir faktör olabileceğini belirtmeye çalıştım.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerinde mevcut etnisite temelli ulusçuluk konusunda iktidar ile muhalefetin aynı noktada olduğunu ve buna binaen de CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin, -AKP ve MHP ile aynı saflarda yer almasının gayet mümkün olduğunu ve harekatın olasılık dışı olmasının hayalcilik olduğunu yazmıştım. Verilen mesajlar o kadar açıktı ki asıl amacın demografik yapıyı değiştirmek için olduğu tüm dünya kamuoyunun yüzüne açık açık söyleniyordu.

Yabancı basında Türkiye’nin attığı adıma karşı, Afrin’e de kıyasla çok belirgin bir tepki var. ABD’de hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların, her iki taraftan Lindsey Graham ve Chris Van Hollen girişimi ile ortak bir inisiyatif ile Türkiye’ye kapsamlı bir yaptırım paketi üzerinde uzlaşmış olduğu haberi bizzat Lindsey Graham tarafından tweet atılarak duyuruldu. Önemli bir husus da Graham’ın yapılan harekatı ‘işgal’ olarak nitelendirmesi. Bireysel ve askeri yaptırımların yanı sıra enerji sektörünü de kapsayacak bir dizi yaptırımın devreye girmesi söz konusu olabilecek. Eğer Senato’da üçte iki çoğunluk sağlanırsa, alınan yaptırım kararının veto edilemeyeceğini de not düşeyim.

BM’nin bu yazının yayınlanmasından biraz daha sonra, aynı gün içinde, İngiltere ve Fransa’nın çağrısı üzerine toplanacağını, AB’nin harekatın durdurulması için acil çağrı yaptığına da kısaca değinerek, Türkiye’nin bu harekatta yalnız hareket etmesi dışında, uluslararası arenada da politik anlamda iyice yalnızlaştığını görmekte yarar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, BM sunumunda İsrail’in Filistin üzerinde yayılmasını gösterdiği haritalardan sonra Türkiye’nin de Rojava’da nasıl demografik yapıyı değiştireceğini göstermesi üzerine acı tebessüm ile bu kadar kısa sürede bu kadar birbiriyle çelişen sunumların yapıldığını söyleyen ülke liderlerinin böylesi bir girişime destek vermeyecekleri ya da anlayışla karşılarmış gibi hareket etmeyecekleri belli idi. Teamül de bir yere kadar…

Sayısız örnekleri sayılı hale getirip bir kaçına değindikten sonra, geçen günkü muhalefet konusuna geri dönüp bu yazıyı bağlayayım sonuca.

Daha geçen aylarda normalde HDP’ye oy vermeyip bunun yerine demokrasi güçleri olarak lanse edilen adaylar için oy kullandı Kürt yurttaşlar. Sayın Demirtaş’ın ‘bağrına taş basmak’ metaforu ile yaptığı çağrıya, HDP yöneticilerinin de aynı doğrultudaki beyanlarına istinaden özellikle İstanbul’da CHP’nin seçimleri kazanmasında Kürtlerin belirleyici rolü oldu.

Keza, tekrarlanan İstanbul seçimlerinde, Kürtlerin daha da çok katılımı ile Ekrem İmamoğlu, seçimi belirgin bir farkla kazandı. Bütün bunlar ‘her şey çok güzel olacak’ diye yapıldı. Üstüne, İmamoğlu kayyım atanan belediyelerde haklarından mahrum bırakılan başkanları ziyaret etti. Kısa bir umut ışığı, İmamoğlu’na kırık sandalye sunulması ile titrek bir mum alevine evrilirken, bunları da teamül çevresinde değerlendirmelerin kapsamına dahil ettik. Öyleydi ya, birisini İmamoğlu kendi iradesi ile, diğerini de devlet teamülüne uymak için yapmıştı. Oysa, deprem sonrası yapılan toplantıya davet edilmemesi üzerine bozulmuştu Sn. İmamoğlu; teamülün aksaması pek de hoşuna gitmemişti anlaşılan.

Dün, Türkiye Rojava’ya yapılan harekatı bizzat en yetkili ağızdan duyurdu. Dış basında (Batı basını diyelim) da yer alan bilgilere göre, meskun yerlere yapılan hava saldırıları dış dünyanın gündemine düşerken muhalefetin solunda yer aldığı iddiasını dile getiren CHP içinden Ekrem İmamoğlu, Tunç Soyer, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve belli ki gündeme bir şekilde girmek isteyen ‘eski vekil’ Muharrem İnce, sanki hep bir ağızdan çıkarcasına sınırötesi harekata candan desteklerini sundular.

Dünyada, savaşlara, işgallere bu kadar candan destek sunabilecek başka bir sosyal demokrat partı var mıdır; bilinmez. Ama tarihsel misyonları anlamında çok da şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan husus, daha bir kaç ay önce desteklerini almak için her türlü şirinliği yaptıkları Kürtlerin, sınır çizimleri dolayısıyle başka ulus devletlerin çatısı altında yaşamaya mecbur kalan diğer yarılarına, akrabalarına yapılacak olan bir saldırı karşısında, bu saldırı kararı alanların yanında olmaları. Saldırıya destek vermeleri değil şaşırtıcı olan, bu kadar düşüncesizce ve çekinmeden bu adımları atabilmeleri.

Türkiye’deki siyasetçiler, gündelik hayattan siyasete, yaşamın her alanına bir kanser hücresi gibi sirayet etmiş uyutmacılığı, umursamazlığı, aymazlığı, kalıcı bir olgu olarak, her an kullanabilecekleri bir silah gibi görüyor olabilirler. Ama bu onların bazı gerçekleri göremeyecek kadar donanımsız olduklarını da tüm çığlaklığı ile ortaya koyuyor. CHP’nin ya da benzeri herhangi bir partinin bundan böyle Kürtlerin ve toplumsal muhalefetin birleşenlerinden dolaylı destek alamayacağını göremedikleri gibi, Rojava’da yaşayan Kürtlerin, toplumların, Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtler ile tarihsel, kültürel ve genetik bağlarından bihaber olmanın sonuçlarına da katlanacaklardır. Acıları pazlaşma konusunda bihaber olanların, bunun üzerine bir de bu acılara yenilerini ekletecek politikalara verdikleri destek, bir daha hiç destek alamayacaklarının habercisidir ama onlar bunu dahi fark edemeyecek kadar kendi izolasyonlarının meşru basiretsizliğini hem tarih hem de toplum önünde yaşayacaklardır.

Türkiye’de muhalefetin durumu budur. İktidarın vizyonu, izolasyonu, ekonomik ve toplumsal çöküşü hızlandıran adımlarına karşı hep yanında duran, ‘kol kırılır, yen içinde kalır’ şiarıyle her türlü saldırganlığa cevaz veren, eşi-benzeri az bulunan bir muhalefet, iktidarın en büyük avantajı olduğu kadar, muhalefet isteyen ve değişim isteyen milyonların da önünde en büyük engeldir.

İnsanların öldürüldüğü, George Orwell’in müthiş tespiti ile ‘barışı sağlama’nın köy bombalama anlamına geldiği ve bunların neredeyse sıradanlaştığı dünyamızda, halen iç politikada güzelleme edebiyatı ile yapılan, dayatılan toplumsal ayrışmanın önüne set çekmek bir yana bu politikaların tarihsel anlamda hem kurucusu olan, günümüzde de destekçisi olan bir muhalefet ülkenin sosyolojik anlamda ayrışmasının en büyük etkenlerinden birisidir. Bu genetik kod gibi, DNA misali hep kendini gösteren biyolojik unsur, yani gizli iktidar olan muhalefet, artık ve hep aynı hataya düşülmeden, yalnızlığa itilmelidir. Bu tarz muhalefete destek veren, bu tarz muhalefetin kıyımından beri olamaz.

Onlarca yıldır ne yapılması gerektiğini gösteren bir halk varken istenilenin tam tersini dayatan bir muhalefet anlayışı ile dayatmanın temsilcisi olan siyasi iktidarların arasında pratikte hiç bir ayrım yoktur; tek bir ağızdan koro oluşturmalarının sebebi de budur. Halka ve halkı temsil edenlere düşen ise, direnmek ve hakettikleri yaşamın peşinden koşmaktır.

Barış için didinenlere; savaşlara, işgallere karşı çıkabilenlere en içten selam ve saygı ile.

10 Ekim 2019’da Gazete Karınca’da yayınlandı.