MARX & ENGELS VE KOMÜNİST TOPLUM

Marx ve Engels’in Toplu Eserleri’nde “komünist toplum” (İngilizcesi “communist society”) sanıldığı kadar fazla yer almaz. Marx ve düşüncesini eleştirenlerde ise tam aksine ve baskın bir biçimde onların kapitalizm eleştirilerine odaklanmak yerine kendilerinin -eleştiride bulunanların- çoğunlukla anlamını dahi bilmedikleri komünist toplum eleştirisi mevcuttur. Bir başka deyişle, Marx’ın somut tahlillerine karşılık şu an için soyut bir toplumun soyut eleştirisi yapılmaktadır.

Bir not olarak, “society” kavramının iki anlamlı bir kullanımı olduğunu belirtmekte fayda var: birinci anlamda “toplum”, ikinci anlamda ise “topluluk/cemiyet” olarak kullanılıyor. Bazen kapitalist toplum sonrası olacağı tahmin edilen toplum anlamında, bazen de yaşadıkları dönemde kurulan bazı cemiyetler anlamında.

Bu kısa yazıda beni ilgilendiren taraf ise kapitalizm sonrası toplum anlamındaki yani komünist toplum anlamındaki kullanım.

Marx ve Engels’in her ikisi de yaşadıkları topluma dair üretim ilişkileri ve üretici güçler temelli eleştiri yapmışlar ve kapitalist sistemin ‘tarihsel bir gereklik’ olarak komünist toplum tarafından izleneceğini ‘tahmin etmişlerdir’.

Sanıldığının aksine 36.000’den fazla sayfa içeren Toplu Eserler’de yorumlar, kaynaklar, eserlere ait tanıtıcı önsözler ve her iki anlama yönelik kullanım da dahil olmak üzere sadece 119 kere geçiyor komünist toplum (ve de topluluk). Yani Marx ve Engels’in kendilerinde komünist toplum kavramının kullanımı çok az.

Kavramın komünist toplum anlamında geçtiği çalışmalar ise pek popüler olanlar: ‘Alman İdeolojisi’, ‘Komünist Parti Manifestosu’, ‘Gotha Programı’nın Eleştirisi’. Ve bunlara ek olarak Engels’in ‘Elberfeld Konuşmaları’.

Ana hatları ile de insanların belirli bir işi olmayacağı, sömürü ve rekabet sona ereceği için bugün patates toplayanın yarın balıkçılık yapabileceği, düşünce ile bedensel emek arasındaki farkın ortadan kalkacağı -beyaz yaka / mavi yaka farkı- bir ‘zaman ekonomisi’ ve bunun hem birey hem de toplumu özgürleştireceği bir sistem öngörülüyor. Bunları bugün düşünmek dahi ütopik bir durumu imliyor. Oysa, progresif ve zaman içinde oluşan bir yapı önemli. Marx ve Engels de böyle düşünmüş olsalar gerek ki komünist toplum hakkında adeta cennet tasviri yapıp kıssalar anlatmamışlar. Anlatmadıkları gibi anlatanları da gerektiğinde ‘Aziz’ sıfatı yakıştırarak eleştirmişler.

İki ana unsuru not düşmek isterim:

1- Daha -İngilizce- Toplu Eserler’in 1. cildine açıklayıcı önsözde (s. XV) de belirtildiği gibi Marx ve Engels’in analizlerinin taçlandığı alan burjuva toplumunun analizidir. Bu da Marx’ın dile getirdiği hareket kanunu (İng. law of motion), ekonomik kanunların gelişimi ve bu kanunların kendilerini sınıf ve politik kavgalarda belli edişleridir.

2- Yine önsözde belirtildiği üzere bu tarihsel gereklik doğrultusunda insanlığın gelişimine dair gelecek söylemleri ‘tahminidir’. Önsözü yazanın da bu tahmin kelimesini kullanması doğru bir noktadır. Çoklarının dediği gibi determinist bir yaklaşım değil daha iyi bir geleceğin gerekliğine değinme mevcuttur.

‘Benim bu duruma bir son vermem gerek’ dediğimde bu o durumun sona ereceği anlamına gelmiyor; benim daha iyi bir duruma kavuşmam için gerekli olan bir şeyi dile getirdiğim anlamına geliyor. Politik, ideolojik, bilimsel konuşmalar arasındaki farkların da iyice anlaşılması ve dile getirilmesi gerekiyor.

Tüm bunların ışığında da şunları ifade etmek isterim:

a) Marx ve Engels’in kendileri bilimsel bulgular (tarihsel, doğa bilimsel) doğrultusunda geleceğin toplumuna göre “tahmin” yapmışlardır. Bunun insanlık için daha iyi bir yaşam sunacağını düşünmüşler ve bu yönde çalışmışlardır. Bu tahmin ise masalsılıktan uzak, tarihi inceleme ve diyalektik ile bezenen bir gelecek öngörüsüdür. Marx ve Engels’i okurken, tarihten kastedilenin diğer beşeri ve sosyal bilimleri o yüzyıldaki gelişimleri doğrultusunda ele almak önemlidir. Marx ve Engels’in zamanında ve ötesinde henüz bugünkü gibi bir çok dallara bölünmüş bir sosyal bilimler yapısı mevcut değildir.

b) İdeolojik planda bu çalışmalar, ideolojinin içkin durumu içerisinde bazen sert bazen de değişen söylemlere yol açmıştır. İdeoloji, politika ile bilim arasında kapanmaz bir boşluk vardır ve bu kaçınılmazdır da.

c) Bilimle uğraşan ve bilim yolunda ilerleme sağlamak isteyen insanların söyledikleri tıpkı bilimin bulguları gibi değişebilir ve hatta geçersiz de kalabilir. Ancak bunun gelişimi yine aynı metodoloji ile yapılır. İdeolojilerde ise bunun aksine hata vs. kabul edilmek istenmez. Politika alanında ise hatalar saklanabilir de ideolojiye ek olarak. Buna benzer bir ifadeyi yani bilimin iç çelişkilerinin bilim ile düzeltilmesine dair bir ifade Marx’ın gençlik çalışmalarından biri olan Yahudi Sorunu broşüründe dahi mevcuttur.

d) Ben hala Marx ve Engels’in mevcut toplum analizlerinde haklı olduklarını düşünüyorum. Kapitalist toplumun insanlık için mevcut en kötü toplum türü olduğuna kaniyim. Günümüze hala emek-sermaye ilişkisi (çelişkisi) öz itibarı ile değişmemiştir; bilakis toplumsal muhalefet ve devrimler dönemi sekteye uğramış olsa da acımasız bir şekilde kendini göstermektedir.

e) Marx ve Engels’in komünist toplumdan fazla bahsetmeyip sadece bir anahat çizmelerini takdire şayan buluyorum. Sanki olması yüzde 100 imiş bir inanca sunmak yerine kapitalist toplumun mevcut sorunlarına odaklanmışlar ve kapitalizmin içkin analizi ve eleştirisini yerine getirmişler. Komünist toplum gerçekleşebilir ancak bunu bir cennet kıssası şeklinde ele almamak lazım.

Haliyle, komünist toplum üzerine çok da konuşmak gerekmiyor. Bunları ortaya koyduktan sonra ve bu şekilde bir kavrayış sonrası, ilgili kullanımların yani komünist topluma dair çok kısa özeti geçilen tespitlerin daha ayrıntılı bir halini başka bir yazıda paylaşabilirim.

Ancak akılda tutulması gerekli olanın, yaşanılan toplumun her an ve yeniden analizi, eleştirisi ve bundan nasıl kurtulunacağı (toplumun nasıl dönüşeceği) olduğudur. Bunun ötesine geçmek ise mistisizme kadar uzanan bir avunma ile sonuçlanabilir (afyon örneğinde olduğu gibi geçici olarak acı dindirme teknikleri uygulanabilir veya bu işlevi gören öğretilere yönelinebilir; çağımızda dinin yerini almış olan çok sayıda afyon mevcut).