Slavoj’dan NATO salavatı

Bu yazı 10 Temmuz 2022’de Evrensel Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Link: https://www.evrensel.net/haber/465571/slavojdan-nato-salavati

Slavoj Žižek üretken bir düşünür ve filozof. Birikiminin hem yaşadığı coğrafya hem de edindiği siyasi, ideolojik ve dinamik düşünsel yapılar ile harmanlandığı açık. Kısaca bunlara değinelim.

Žižek’in kodlarını anlamak için küçük, güvenli ve iktisadi anlamda gelişmiş Avrupa profilinde Slovenya’dan olduğunu akılda tutmak gerek. Zira o Slovenya farklılığı ile birlikte Yugoslavya’nın bir parçası idi ve Žižek Avrupa ile bütünleşme yanlısı bir muhalif idi. Şabloncu davranmayalım; Žižek nükte seven bir kişilik. Bir yandan Avrupalı karakteristiği ağır basarken bir yandan da bunun yapay sınırlar ve çizgiler ile belirlenmesine dair nükteli eleştirileri ve hatta görselleri mevcuttur.

Düşünsel planda ise çoğumuz Marksist olarak nitelendiririz; oysa Žižek, Peterson ile olan meşhur tartışmasında ve başka ortamlarda dile getirdiği üzere Hegelcidir. Hegelciliği de klasik bir Hegelcilik değildir. Hegel’I bir yandan psikanalizin popüler ismi Lacan üzerinden harmanlarken bu iki sıra dışı (hatta kendi deyimi ile sapkın) isimden etkin bir düşünce akımının çıkacağına dair çalışır durur. Dikkat edilirse adeta magnum opus’u olan Hiçten Az Hegel üzerine yazılmış bir vefa borcudur ve en hacimli eseridir Žižek’in.

Bu giris bölümü daha fazla uzamadan Žižek’in the Guardian’da çıkan makalesine dair yazmak istiyorum. Yazım politika ile elbette ilgili ancak Žižek’in tespitlerinin felsefi boyutuna yöneliktir daha çok. Bilindiği üzere Žižek, ilgili makalesinde Rusya-Ukrayna savaşı (ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali) hakkında pasif bir duruşun Rusya’nın işgalinden yana tavır almak olduğunu ve bunun da işgali savunmak anlamına geldiğini yazdı. Bu anlamda da kendisini solda tanımlayanan herkesin Ukrayna’yı açık açık savunması gerektiğini ifade etti. Bu tavrı tartışabiliriz ve tartışıldı, tartışılıyor. Ancak Žižek bu tespitlerin üzerine NATO’nun da savunulması gerektiğini dile getirdi. Herhalde kendisi de çok iddialı bir önerme yaptığının farkında olmalı ki hem daha güçlendirilmiş bir NATO’ya ihtiyaç olduğunu hem de bu güçlülüğün ABD uzantısı olmaktan kurtulan bir güçlülük olması gerektiğini ifade etti.

Belirttiğim gibi Žižek diyalektiğin sentetik hali ile çözümleri yoğuruyor ancak içindeki düz mantığı ortaya çıkarmak pek de zor değil:

  1. Rusya rejimi dikta rejimidir.
  2. Ukrayna bu dikta rejimine karşı savaş veriyor
  3. (Sonuçta) Ukrayna global anlamda demokrasi savaşı veriyor.

Bu mantığı zorlama ile ortaya koymuyorum. Bilakis Žižek’in makalesinin sonunda yer alan Ukrayna’nın bir solcu açısından küresel demokrasi için mücadele ettiği şeklindeki yorumu bu mantığı ile ilgili. Bir sağcı için ise Avrupa değerleri vs. için mücadele ediyor Ukrayna. Bu iki farklı yorumdan hangisinin nesnel gerçekliğe yakın olduğunu tespit etme gayreti içinde olmak daha sağlıklı bir yoldu oysa. Ama Žižek, diyalektiği ve mantığı daha baştan belirlediği doğruya göre sentetik bir biçimde yönlendirdiği için hem Marx’ın diyalektiğinden uzaklaşıyor hem de örtülü biçimde ve kendince NATO ve Avrupa’ya eleştiri yapanların sağcı olduğunu dile getiriyor. Makaledeki Kissinger ve Chomsky’nin aynı zeminde buluştuğunu dile getirmesi hem bundan hem de Chomsky ile olan tarihi zıtlaşma geleneğinden.

Pekala, Žižek’in politik felsefi önermelerinin niteliği nedir? Gerçekten Marksçı ve hatta Hegelci bir içeriğe sahipler midir? Bunları inceleyip yazımızı noktalayalım.

Öncelikle söyleyebileceğim şudur ki Hegel ve Marx diyalektiğinde ve özellikle Hegel mantığında içkinlik (İngilizce: immanence) esastır. Bu yüzden örneğin Hegel, mantığını ön varsayımsız başlatabilmek için üzerine tanımlama yapılamaz bir ‘saf varlık’ ile yola çıkar. Keza Marx hem Grundrisse hem de Kapital’de meta-sermaye analizinde içkinlik esası ile yola devam eder. Neden önemlidir bu? Çünkü bir sürecin kendi içkinliğinde nasıl hareket ettiğini gözlemlemek esastır ve bunda dışarıdan müdahale edilmesi analizin niteliğini nesnellikten tamamen koparır.

Haliyle Žižek daha en baştan “Bir solcu Ukrayna’nın yanında olmalıdır çünkü Ukrayna küresel demokrasi için savaş veriyor” diye yola çıkıp bunu analiz altında servis ediyorsa bunun ne Hegelci ne de Marksçı diyalektik ile ilgisi vardır; öznel başlayıp öznel giden bir önermeler bütünü dışında bir kıymeti yoktur bunun.

Marx ve Hegel bağlamında diyalektik çalıştırılacaksa bu içkinlik ilkesi ile yola devam edilmelidir. Ukrayna’nın kendisi küresel demokrasi bir yana AB’ye girmek ve AB değerlerini yüceltmek ile meşgul bir rejime sahiptir. Kendi içkinliğinde sağ ve aşırı sağ yelpazede bulunanlardan nesnel anlamda bir sol çıkarmak için başı-sonu belli bir sentetik ve geçersiz önermeler kıskacında kalır insan. Žižek’in durumu da budur.

Savaşın başlamasından önce savaşın çıkacağını bildiğini söyleyen ABD’li yetkililer, savaşın sonuçlanmasına dair emareler mevcut iken savaşın uzaması için her türlü yardım ve techizatı sağlayacağını dile getiren Anglosakson bir yapı varken bunun Ukrayna özgülünde bir vekalet savaşı olmadığını iddia edebilmek için gözlerin epey bir kapalı olması ve gerçeklerden ziyade tarihin belirli bir anından oluşan somut koşulların sonu oluşan şablonlara takılıp kalmış olmak gerekiyor. Bu soyutlama ve nesnellikten uzaklık Žižek’in tüm argümanını geçersizleştiriyor.

Bunun yanı sıra, ABD’nin uzantısı olmaktan kurtulan ve daha da güçlendirilen bir NATO önermesi. Bu da içkinlik ilkesine tamamen ters düşen ve ilk önermeyi güçlendirmeye çalışırken iyice yere seren diğer bir geçersizlik. Zira NATO’nun içkin gelişimi Kuzey Atlantik olarak yola çıkmış ve antikomünizm esasında örgütlenmişken, SSCB ve sosyalist rejimlerin sona ermesi ile birlikte tam da trende uygun olarak küresel emperyalizmin yayılmacı fonksiyonunun militer yapısı halinde seyrine devam etmiştir NATO. Žižek gibi bir filozofun şunu iyi bilmesi gerekir ki ABD emperyalist cephenin en güçlü ülkesidir. ABD gerilerse başka bir ülke de tahakküm edebilir NATO’ya elbette ama bu NATO’nun yapısını yani yayılmacı fonksiyonunu değiştirmez. Žižek’in temel hatası ABD ile emperyalizmi özdeş hale getirip diğer ülkeleri daha farklı bir yerde konumlandırmasıdır. AB değerlerini sağcı olarak tanımlayan Žižek (ki bunda temelde haklı) ABD’den kurtulan bir NATO’yu solcu iddia ederek kendisi ile çelişmektedir.

NATO emperyalizmin küresel ve yayılmacı yapısıdır; ekonomiye kim tahakküm ediyorsa militer anlamda tahakküm de bununla ilintilidir. Žižek’in felsefi önermeleri soyut, içkin bağıntılardan uzak ve altı boş bir küresel demokrasi kavramı ile bezenmiş bir durumdadır. Sosyalistler güçlü olmayabilirler, şartlar ve içkin-öznel durumlar sorunlu olabilir ancak dünyayı yorumlama yeteneklerini asla kaybetmemelilerdir zira bu da kaybedilirse devletlerden ve NATO’ya komünizm ve özgürlük için salavat edilir hale düşülür.

Dünyayı şu an için değiştirmek mümkün olmayabilir -sınıfsızlık ve sömürüsüzlük anlamında- ama doğru bir dünya yorumu yapılmadan da dünyanın sınıfsız-sömürüsüz hale gelmeyeceği de bir o kadar açık.