Orijinaline https://www.counterpunch.org/2023/01/02/capitalisms-court-jester-slavoj-zizek/ linkinden ulaşılabilir.
Çağdaş dünyanın en önde gelen entelektüellerinden biri, 2012 yılında Foreign Policy dergisinin “En İyi 100 Küresel Düşünür” listesine seçildi.[1] Bu ayrıcalığı Dick Cheney, Recep Tayyip Erdoğan, Benjamin Netanyahu ve eski Mossad direktörü Meir Dagan gibi isimlerle paylaşıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın sanal bir kolu olan bu tanınmış yayına göre teorisyenin en iyi fikri “solun beklediği büyük devrimin asla gelmeyeceğidir.”[2]
Diğer fikirler de kesinlikle güçlü rakiplerdi ve listeye daha yeni pozisyonları da ekleyebiliriz. Birkaç örnek vermek gerekirse, bu üst düzey küresel düşünür 20. yüzyıl komünizmini ve daha spesifik olarak Stalinizmi “belki de insanlık tarihinin en kötü ideolojik, siyasi, etik, sosyal (ve benzeri) felaketi” olarak tanımlamıştır. “[3] Aslına bakılırsa, Stalin yönetimindeki Kızıl Ordu’nun Nazi savaş makinesini mağlup etmesinden üzüntü duyan yazar, “soyut bir acı düzeyini ölçerseniz, Stalinizm Nazizmden daha kötüydü” diye ekliyor.[4] Üçüncü Reich’ın şiddeti komünizm kadar “radikal” değildi, ve “Hitler’in sorunu yeterince şiddetli olmamasıydı” diye ısrar ediyor”[5] Belki de bu büyük teoriseyene göre “on milyonları açlıktan öldürmeye acımasızca karar veren” Mao Zedong’dan bazı ipuçları alabilirdi.”[6] Bu belgelenmemiş iddia, yazarını Mao’nun yurttaşlarını öldürme niyetinde olmadığını kabul eden anti-komünist Komünizmin Kara Kitabı‘nın sağına yerleştirmektedir. [7] Ancak bu teorisyen için bu tür bilgilerin hiçbir önemi yoktur zira kendisi modern dünyadaki en kötü ‘insanlık suçunun’ Nazizm ya da faşizm değil, komünizm olduğu varsayımıyla hareket etmektedir.
Söz konusu düşünür aynı zamanda Avrupa’nın Dünya gezegeninin diğer tüm bölgelerinden siyasi, ahlaki ve entelektüel olarak üstün olduğunu ima eden, kendini Avrupa merkezci olarak tanımlayan bir kişidir.[8] Avrupa’daki mülteci krizi Batı’nın geniş Akdeniz bölgesindeki acımasız askeri müdahaleleri nedeniyle yoğunlaştığında, Samuel Huntington’ın ‘medeniyetler çatışması’ inancını papağan gibi tekrarlayarak “mültecilerin çoğunun Batı Avrupa’nın insan hakları kavramlarıyla bağdaşmayan bir kültürden geldiği basit bir gerçektir. “[9] Bu üst düzey uzman aynı zamanda 2016 seçimlerinde Donald Trump’ı başkan adayı olarak desteklemiştir.[10] Daha yakın bir zamanda, kendisini açıkça kötü şöhretli savaş kışkırtıcısı Henry Kissinger’ın sağında konumlandırmış, Kissinger’ı “pasifizm” ile suçlamış ve “Avrupa birliğini” savunmak için “daha güçlü bir NATO’ya ihtiyacımız olduğunu” iddia ederek ABD’nin Ukrayna’daki vekalet savaşına “tam desteğini” ifade etmiştir.
Baş muhafazakâr ulusal güvenlik devleti ajanı Huntington’ın kurucuları arasında yer aldığı önde gelen bir dergi tarafından şereflendirilmek, profesyonel entelektüellere nadiren tanınan bir uluslararası şöhret seviyesine ulaşan bu küresel süperstar için buzdağının sadece görünen kısmıdır.[12] Kapitalist dünyanın önde gelen kurumlarında prestijli görevlere ve sayısız uluslararası geziye sahip akademik bir şöhret olmanın yanı sıra, muazzam bir medya platformunu da pekiştirmiştir. En önde gelen yayın organları için baş döndürücü bir hızla kitaplar ve makaleler yayınlamakta, birçok filme konu olmakta ve düzenli olarak televizyonda ve büyük medya gösterilerinde yer almaktadır.
Bu siyasi pozisyonların doğası ve burjuva kültür aygıtı tarafından güçlendirilmesi göz önüne alındığında, söz konusu düşünürün emperyalist düşünce kuruluşları ve ABD ulusal güvenlik devleti tarafından desteklenen sağcı bir ideolog olduğu varsayılabilir. Ancak tam tersine, internette radikal teori ve hatta Marksizm üzerine araştırma yapan herkesin hemen karşılaşabileceği bir yorumcu bu, çünkü solu temsil ettiği düşünülen en görünür entelektüellerden birisi bu: Slavoj Žižek.
Donald Trump, tek bir seçmen bile kaybetmeden “Fifth Avenue’nun ortasında durup birini vurabileceğini” iddia ederek ABD propaganda makinesinin gücüne olan inancını dile getirmiştir.[13] Emperyalist merkezdeki sapkın ve yozlaşmış gösteri toplumumuzda, küresel teori endüstrisinin poster çocuğu için de aynı şey geçerlidir. Žižek hayal edilebilecek en gerici siyasi pozisyonları alabilir, kapitalist kültür aygıtı tarafından dünya çapında yayınlanmasını sağlayabilir ve yine de Sol’un yükselen bir entelektüeli olarak sunulabilir. Nitekim kendisi de tam olarak bunu yapmıştır.
Eğitimsizler için Söylemsel Sos
1990’ların başında Amerika Birleşik Devletleri’nde genç bir felsefe öğrencisi olarak, bu üçkağıtçı ve onu teşvik eden sistem tarafından kandırıldığımı itiraf etmeliyim. Ben lisans öğrencisiyken teori endüstrisinin Evel Knievel’i gibi sahneye çıkmıştı. Hakkında hiçbir şey bilmediğim bir Avrupa felsefe tarihi üzerine sonu gelmeyen incelemeler yerine, 19 yaşında eğitimsiz bir entelektüel özentisine her şeyden bahsedebilen biri vardı: Hollywood filmleri, bilim kurgu hikayeleri, tüketim toplumu, çevrimiçi kültür, Avrupa’dan havalı teoriler, pornografi, seks ve daha çok seks. Okuması sarhoş ediciydi, özellikle de kapitalist ideolojik aygıt tarafından yanlış eğitilmiş ve farklı olarak pazarlanan bir şeye aç biri için.
1990’larda ve 21. yüzyılın başlarında çıkan her kitabını yutarcasına okudum. Ayrıca Paris’teki Entelektüel Babası Alain Badiou’nun yönetiminde doktora yaparak onun izinden gittim: Alain Badiou. Ancak kendimi eğitmeye devam ettikçe onun tekrarlarından, teorik yüzeyselliğinden ve ezberci retorik hamlelerinden sıkılmaya başladım. Giderek onun kışkırtıcı maskaralıklarını tarihsel ve materyalist analiz için zayıf bir taklit olarak görmeye başladım. Bu durum 2001 yılında 11 Eylül olaylarını Matrix‘in kurnaz bir Lacancı yorumuyla açıklamaya çalıştığında doruğa ulaştı. Onun ateşli yorumları peynir ekmek gibi satılsa da, Noam Chomsky’nin ya da daha iyisi Michael Parenti’nin[14] çalışmalarında olduğu gibi, ABD emperyalizminin tarihi ve ulusal güvenlik devletinin entrikalarına ilişkin titiz materyalist analizlerin yanında sönük kalıyordu.
Daha sonra yüksek lisans öğrencisiyken Jacques Rancière’in bir kitabını çevirdiğimde Žižek’in söylemsel sosunun nasıl yapıldığını görmek için eşsiz bir fırsatım oldu. Rancière o zamanlar Anglofon dünyada pek tanınmadığı için her bir yayıncı projeyi geri çevirdi. İlk başta aceleyle reddedildikten sonra nihayet bir yayınevini ikna edebildiğimde, şu anda feshedilmiş olan yayınevinin satın alma editörü bir şart koştu: Kârlı satışları garantilemek için Žižek gibi radikal teoride önemli bir pazarlama gücünün önsözünü temin etmem gerekiyordu. Žižek kabul etti ve daha sonra bana Gıdıklanan Özne kitabındaki Rancière bölümüne çarpıcı bir benzerlikten fazlasını taşıyan karmakarışık bir metin gönderdi.[15] Buna, Rancière’in sinema üzerine kitaplarından biri için bazı serbest çağrışımlı gevezelikler ve önsöz yorumları eklemişti, ki bu da Rancière’in estetik üzerine çalışmaları veya söz konusu kitap (Le Partage du sensible: Esthétique et politique‘i çevirmiştim) hakkında çok az bilgi sahibi olduğunu veya hiç bilgi sahibi olmadığını gösteriyordu. Bilimsel titizliğin bu utanmazca hiçe sayılmasından tiksindim, ancak o sırada herhangi bir kurumsal güçten veya daha derin bir siyasi analizden yoksun olduğum için elimin kolumun bağlı olduğunu hissettim çünkü çevirimin gün ışığını görmesini istiyorsam, teori endüstrisinin metalarını tanıtmak için bu şarlatanı kullanmasını kabul etmem gerekiyordu. Önsözü bir sonsöze dönüştürerek ve Rancière’in çalışmalarının akademik açıklamalarıyla çevreleyerek gömmek istedim. Ancak geriye dönüp baktığımda, projeyi durdurmuş olmam gerektiğini görüyorum.
Kültürel teorinin Elvis’i olarak adlandırılan bu kişiyle yaşadıklarıma dönüp baktığımda, emperyalist merkezde yükselen ve yanlış eğitilmiş profesyonel yönetici sınıf tabakasının bir parçası olarak, onun maskaralıklarının hedef kitlesinin ben olduğumu görüyorum. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı ve Žižek’in ilk büyük kitabı Verso’dan İngilizce olarak çıktı: İdeolojinin Yüce Nesnesi. Önsözünü post-Marksist, yani Marksizm karşıtı radikal demokrat Ernesto Laclau’nun yazdığı bu kitap, Žižek’in Chantal Mouffe ile birlikte hazırladığı yeni serinin öncü yayını olarak sunuldu. Bu seri, Fransa’da Martin Heidegger’den esinlenenler gibi “özcülük karşıtı” teorik eğilimlerden yararlanarak sosyalizmi desteklemek yerine “radikal ve çoğulcu bir demokrasi açısından düşünülen Sol için yeni bir vizyon” sağlamayı amaçlıyordu.[16] Siyasi yönelimleri “demokrasi yanlısı” olarak sunulan ve sosyalist ülkeleri parçalamak için kullanılan anti-komünist hareketlerle örtüşen bu iki radikal demokrat, Žižek’in desteklenmesinde merkezi bir rol oynadı. Çalışmalarını Anglofon dünyada sunması için onu davet ettiler ve prestijli yayın platformlarını ona açtılar. Žižek de buna, “geleneksel Marksizm”in “küresel çözüm-devrim”ine karşı ortak muhalefetlerini temel alan ilk kitabını çerçevelemek için onların post-Marksist manifestosu olan Hegemonya ve Sosyalist Strateji‘yi (1985) açıkça kullanarak karşılık verdi. 1991’de SSCB dağıldı ve Batı’ya hitap eden hevesli post-Marksist teorisyen iki kitap daha yayınladı: Laclau ve Mouffe’un serisinde bir diğer kitap ve bir October kitabı. [18] Böylece, emperyalist devletler ve istihbarat servisleri tarafından desteklenen muhalif ‘demokrasi yanlısı’ hareketler, zenginliği yukarı doğru yeniden dağıtmak için işçi sınıfının kazanımlarını agresif bir şekilde geri alırken, radikal demokrasinin yükselen teorik dalgasını kesin olarak yakaladı.
Sovyet tarzı sosyalizm yıkılırken, bu Doğu Avrupalı yerli muhbir, post-Marksizm’ini giderek Marksizm’in en radikal biçiminden başka bir şey olarak sunmuyordu. Siyah toplulukların genellikle gerçek mücadelelere dayanan müziklerini kendine mal ederek, evcilleştirerek ve ana akımlaştırarak müzik endüstrisinde ün kazanan Elvis’ten farklı olarak Žižek, Marksist gelenekten en önemli içgörülerini ödünç alarak, ancak bunları özlerini ezmek için eğlenceli bir postmodern kültürel karışıma tabi tutarak ve böylece neoliberal anti-komünist rövanşizm çağında kitlesel tüketim için metalaştırarak küresel teori endüstrisinde bir paravan adam haline geldi. Bu bağlamda, kapitalist düzenin 1990’larda tarihin sözde sonunu kutlarken, aynı zamanda radikal liberal entelijansiyanın oldukça niş sosyal tabakası için, kapitalist güdümlü rüzgarın estiği yöne doğru yüzen kırmızı bir balon gibi, özünden arındırıldığı iddia edilen Marksizm sembolünü teşvik ettiğini belirtmek önemlidir. Bu Žižek’ti: hızlandırılmış anti-komünizmin neoliberal çağında en tanınmış ‘Marksist’ olacaktı. ‘Çılgın Marksist’in gerçek bir karikatürü olan ve en iyi ‘felsefenin Borat’ı’ lakabıyla anılan Doğulu, gizemli adam, Sovyet tarzı sosyalizmi yok eden alevlerin üzerinde alenen mastürbasyon yapan sapkın bir Anka kuşu gibi yükseldi.
Diyalektik Safsata
Yılan yağı gibi kaygan olduğu için bu kadar çok satan, kendine radikal diyen diğer birçok düşünür gibi Žižek de anlaşılması zor düzyazısı ve dengesiz davranışlarıyla gurur duyuyor. Onu okurken, her sayfayı çevirdiğimizde, aslında (bir önceki sayfada bizi inandırdığı şeyin) tam tersi olduğunu öğrendiğimiz başka bir ‘gotcha’ anını beklemeye başlarız! Saklambaç oynamaktan asla bıkmayan bir çocuk gibi, gerçekte saklanamamasına rağmen, Sloven dahi sürekli kaçıyor ve izlerini gizleyebilmek ve her zaman ele geçmez kalabilmek umuduyla her şeyi ve tam tersini söylemek için söylemsel kontrolden çıkıyor. Kendisi gibi entelektüellerin bukalemun karakterinde işleyen bariz ve tutarlı bir ideolojinin varlığından habersiz görünüyor. Buna oportünizm denir.
Žižek, ‘Abercrombie and Fitch’ kataloğu için röportaj yaptığında, röportajı yapan kişi metni yayınlamadan önce kendisiyle paylaşacağını söyledi. O da şöyle karşılık verdi: “Buna gerek yok. Ne söylersem söyleyeyim, bana tersini söyletebilirsiniz!”[19] Asıl amacı isminin ışıklar içinde kalması olan bir fırsatçı için bir şeyi söylemek, onun tersini söylemek kadar iyidir. Aslında, zaman içinde her ikisini de söylerseniz -bu yorucu retorik hamleyi samimiyetsiz bir şekilde ‘diyalektiğe’ atfederek, kaba bir kendi reklamını yapmaktan başka bir şey yapmayan sözde entelektüel bir kılıf sağlamak için- daha fazla yer işgal eder ve daha fazla zaman alırsınız, gerçekten söyleyecek bir şeyleri olabilecekleri sıkıştırırsınız. Burjuva kültür aygıtının ona böylesine muazzam bir platform sağlaması, gerçekten radikal analiz biçimlerine karşı bu tür maskaralıkları teşvik etme eğilimini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, onun Dada diyalektiğinin çok kesin sınırları olduğunu hatırlamakta fayda var. Bildiğim kadarıyla onun şöyle bir şey söylediğini hiç duymadık: “Egemen ideoloji sürekli olarak gerçekte var olan sosyalizmin son derece korkunç olduğunu söyler… ama açıkça tam tersi!
Kendini üsluplaştırmış bir Marksistin, 2010 yılında Uluslararası İşçi Hakları Forumu tarafından “Sweatshop Hall of Shame”e yerleştirilen bir mega-şirket giyim hattına gönüllü olarak fahişelik yaparak, kendisini teşvik eden kültür endüstrisinin en kaba unsurlarını neden eleştirmeden kucakladığını merak edebiliriz. Ancak bu, küresel teori endüstrisi ile genel tüketici kapitalizmi endüstrisi arasındaki yakın ilişkinin diğer pek çok örneği arasında sadece bir tanesidir. Žižek sadece kitap satmıyor; aynı zamanda film, sanat, edebiyat, dergi, gazete, kamu gösterileri ve A&F’in CEO’sunun seçkin sözleriyle “havalı, yakışıklı insanlar” için Amerikan tarzı kıyafetler de satıyor[20].
Batı Yanlısı, Anti-Komünist Muhalif
Bu dolandırıcı hemen hemen her şeyi ve zıddını söylediği ve yeniden söylediği için, gerçekte ne yaptığına ve teorik pratiğinin doğasına odaklanmak faydalı olacaktır. İkincisini tam olarak anlamak için, onu ve özel kurnazlıklarını entelektüel üretimin toplumsal ilişkileri içine yerleştirmek gerekir. Başka bir deyişle, teorik pratik derken yalnızca bir entelektüel olarak öznel faaliyetlerini değil, aynı zamanda içinde faaliyet gösterdiği ve onu uluslararası bir süperstar haline getiren nesnel toplumsal bütünlüğü de kastediyorum. İddiamın bir kısmı, Žižek’in kendine özgü bir özne olarak fetişleştirilmesinden ziyade küresel teori endüstrisinin kültürel bir ürünü olarak anlaşılması gerektiğidir.
Kaybedilmiş Davaların Savunusu Adına kitabının yazarı 1949 yılında doğdu ve Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nde (YSFC) büyüdü. Daha sonra, iddiasını destekleyecek anekdotlardan başka bir kanıt olmaksızın, “Komünist bir devletteki yaşamın çoğunlukla birçok kapitalist devletteki yaşamdan daha kötü olduğunu”[21] iddia edecekti:
1960 ve 1980 yılları arasında [Yugoslavya], ücretsiz tıbbi bakım ve eğitim, garantili gelir hakkı, ücretli bir aylık tatil, yüzde 90’ın üzerinde okuryazarlık oranı ve yetmiş iki yıllık ortalama yaşam süresinin yanı sıra en yüksek büyüme oranlarından birine sahipti. Yugoslavya ayrıca çok etnikli vatandaşlarına, çoğunlukla kamuya ait, piyasa-sosyalist bir ekonomide uygun fiyatlı toplu taşıma, barınma ve kamu hizmetleri sundu[22].
Biyografi yazarı Tony Myers’a göre Žižek anavatanının komünist kültüründen hoşlanmıyordu. Daha geniş kapitalist dünyada kişisel sosyo-ekonomik ilerleme için potansiyel fırsatların ipuçlarını yakalayan bu hırçın genç entelektüel, kendini Batı pop kültürünü özümsemeye adamıştır. “Öğrenciyken,” diye yazıyor Myers, “resmi komünist düşünce paradigmalarından ziyade Fransız felsefesine ilgi duydu ve bu konuda yazdı.”[23] Fransız teorisi üzerine yazdığı yüksek lisans tezi “siyasi açıdan şüpheli bulundu” çünkü Slovenyalı filozof arkadaşı Mladen Dolar’ın sözleriyle, “yetkililer Žižek’in karizmatik öğretiminin öğrencileri muhalif düşüncesiyle uygunsuz bir şekilde etkileyebileceğinden endişe ediyordu.”[24]
Sonunda ilk kitabını, Žižek’in kendisine göre Sloven anti-komünist muhalefetinin temel referansı olan pişmanlık duymayan Nazi Martin Heidegger üzerine yazdı. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Heidegger’in itibarının iade edilmesine büyük katkıda bulunan Fransız filozofun ilk Slovence çevirisini yayınladı: Jacques Derrida.[25] Yapısökümün Fransız büyücüsü, Çekoslovakya’da hükümete karşı muhalif anti-komünist siyasi aktivizmde doğrudan yer almıştır. [26] Margaret Thatcher Vakfı, Açık Toplum Fonu (Soros), Ford Vakfı, Birleşik Devletler Bilgi Ajansı ve bir CIA paravanı olan National Endowment for Democracy (NED) dahil olmak üzere anti-komünist yıkıcılığı destekleme siciline sahip etkileyici bir dizi kurumsal ve Batılı hükümet kaynağı tarafından finanse edilen Jan Hus Eğitim Vakfı’nın Fransa şubesinin kurucularından biri olmuştur.
İkinci doktorasını tamamlamak için Paris’te bir süre kaldıktan sonra Žižek 1985’te YSFC’ye geri döndü ve ilk olarak Fransız teorisinden etkilenen, Batı yönelimli ‘muhalefetin'[28] bir parçası olan anti-komünist bir muhalif olarak kamuoyunun dikkatini çekti. “1980’lerin sonlarında” diye açıkladı, “Yugoslav Sosyalist düzeninin altını oymakla bizzat uğraşıyordum. “[29] Komünist hükümete karşı muhalif hareketin bir parçası olan önemli bir haftalık yayın olan Mladina’nın “ana siyasi köşe yazarıydı.”[30] Haftalık köşe yazısı yazdığı dergi, Yugoslav Komünist Partisi tarafından hazırlanan ve SFRY’nin hayatta kalmasını tehdit eden karşı devrimcilerin çoğaldığını da vurgulayan uzun ve ayrıntılı bir raporda CIA tarafından desteklenmekle suçlandı. [31] Žižek daha sonra birçok kez, komünizmin çöküşüne katkıda bulunan bir muhalif olarak yöneliminin tam da bu olduğunu iddia etmiştir.[32] Diğer şeylerin yanı sıra, 1988’de kendi ifadesiyle “mevcut sosyalist sistemin ortadan kaldırılmasını” ve “sosyalist rejimin küresel olarak devrilmesini” talep eden Dört Sanığın İnsan Haklarını Koruma Komitesi’nde yer almıştır. “[33] Bu, Başkan Ronald Reagan’ın 1984 yılında Yugoslavya ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinde “Komünist hükümetleri ve partileri devirmek için ‘sessiz devrimi’ teşvik etme çabalarının genişletilmesini” savunan 133 sayılı Ulusal Güvenlik Kararı Direktifi (UGKD) ile mükemmel bir uyum içindeydi.
Žižek Liberal Demokrat Parti’nin (LDP) kurucuları arasında yer aldı ve partinin önde gelen sözcülerinden biri olarak görev yaptı.[35] LDP, “çoğulculuğu” teşvik eden liberal geleneğe dayanıyordu ve sosyalizmin sona ermesinden sonraki ilk on yıl boyunca Slovenya’ya hakim olacaktı.[36] Žižek, YSFC’nin parçalanması için bir kama görevi gören ilk ayrılıkçı cumhuriyetin dört kişilik cumhurbaşkanlığı için partinin adayıydı. Televizyonda yayınlanan 1990 tarihli bir tartışmada şu kampanya vaadinde bulundu: “Başkanlığın bir üyesi olarak, devletin ideolojik reel-sosyalist aygıtının parçalanmasına önemli ölçüde yardımcı olabilirim.”[37] İşçiler için zaten yıkıcı sonuçları olan liberal ekonomik yeniden yapılanma politikalarını uygulamaya istekli olduğunu ifade etti ve bu alanda bir “pragmatist” olduğunu ileri sürdü: “Eğer işe yarıyorsa, neden bir doz denemeyelim?”[38] Gerçekten de, açıkça “planlı özelleştirmeleri” savundu ve iyi bir kapitalist ideolog gibi açıkça iddia etti: “Bizim durumumuzda daha fazla kapitalizm daha fazla sosyal güvenlik anlamına gelecektir.”[39] Bu, bir kez daha, Reagan’ın açıkça “Yugoslavya’nın uzun vadeli iç liberalleşmesi” ve “piyasa odaklı bir Yugoslav ekonomik yapısının”[40] teşvik edilmesi çağrısında bulunan UGKD 133 ile mükemmel bir uyum içindeydi.
Doğulu liberal ayrıca, en azından sosyalist yıkımın kısa vadesinde, anti-komünist filozof Karl Popper’in ‘açık toplum’ olarak adlandırdığı şeyi desteklediğini teyit etti. Açık Toplum Fonunun anti-komünist kurucusu (ve Popper’in eski öğrencisi) George Soros’un “eğitim, mülteciler ve teorik ve sosyal bilimler ruhunu canlı tutma alanında iyi işler yaptığını” iddia etti.”[41] Popper NATO’nun YSFC’ye müdahalesini destekledi ve çalışmaları, kötü şöhretli CIA paravan örgütü Kültürel Özgürlük Kongresi tarafından teşvik edilmişti. Soros, Doğu Avrupa’daki anti-sosyalist rejim değişikliği operasyonlarına derin yatırımlar yapmıştır. Yugoslavya’da “Açık Toplum Enstitüsü, Miloseviç karşıtı muhalefetin kasasına 100 milyon dolardan fazla para aktarmış, siyasi partileri, yayınevlerini ve ‘bağımsız’ medyayı finanse etmiştir.”[42] Dahası Soros, vakfının anti-komünist örgütlere ve faaliyetlere sağladığı cömert fonlar aracılığıyla “Sovyet sisteminin dağılmasına derinden karıştığını”[43] açıkça itiraf etmiştir.
Žižek başkanlık yarışında kıl payı yenilmiş olsa da, sosyalizm sonrası yeni kurulan cumhuriyette Bilim Büyükelçisi olarak görev yaptı ve görünüşe göre hükümete gayrı resmi tavsiyelerde bulunmaya devam ediyor. [Gerçekten de, “1990’larda kapitalizmin restorasyonundan sonra Sloven devletine açık desteğini” ifade etti ve anti-komünist liberalizmine sadık kaldı: “Neredeyse tüm arkadaşlarımı kaybettiğim bir şey yaptım, hiçbir iyi solcunun yapmadığı bir şey: Slovenya’daki iktidar partisini tamamen destekledim.”[45] LDP, bir sermaye partisi olarak, ulusallıktan arındırma ve özelleştirme peşinde koştu. Bu, IMF ve Dünya Bankası’nın sanayi sektörünü yok eden, refah devletini parçalayan, reel ücretlerin çöküşünü teşvik eden ve işçileri korkunç bir hızla işten çıkaran acımasız ekonomik karşı reformları uygulamaya koyduğu bir bağlamda gerçekleşti (1989’da yaklaşık 2.7 milyonluk toplam sanayi işgücünden 614.000’i işten çıkarılmıştı. Žižek’in açıkça desteklediği özelleştirme yanlısı parti, “dünya nüfusunun geniş kesimleri için yaşam standartlarında büyük düşüşlerin yaşandığı” bir dönemde, emperyalist kampın küçük ortağı olmaya da hevesliydi. “Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katılımın önde gelen savunucusuydu.”[47] Bu süreç 1990’larda başladı ve Slovenya resmi olarak 2003 yılında AB’ye, ertesi yıl da NATO’ya katıldı.
O halde, bu girişimci entelektüelin sosyalist olduğu dönemde Batı yanlısı sivil toplumdan yana ve devlete karşı olduğunu, ancak kapitalist olduğunda (ve kapitalist ve emperyalist ulusötesi örgütlere üye olmaya çalıştığında) gururla sivil topluma karşı ve devletten yana olduğunu gözden kaçırmamalıyız.”[49] Nitekim, başkanlık kampanyasında, devlet aygıtında anti-sosyalist bir tasfiyeyi savunmuş ve “İçişleri İdaresi, siyasi polis vb.” konusunda çok katı olacağını ve “sıfırdan başlayacağını” eklemiştir. “[50] Tüm sosyalist unsurların tamamen tasfiye edileceği bir istihbarat servisinin geliştirilmesini açıkça savunarak, CIA’in ilk ayrılıkçı cumhuriyetteki ıslak rüyası olarak yorumlanabilecek şeyi ilan etti (bu da, genellikle yerel anti-sosyalist siyasi partiler, istihbarat teşkilatları, yayın organları ve entelektüellerle el ele vererek dünyanın dört bir yanındaki sosyalist hükümetlerin devrilmesinde bu kadar merkezi bir rol oynayan teşkilatla kesin ilişkisi hakkında ciddi sorular ortaya çıkarmaktadır): “Orada [içişleri idaresi ve siyasi polisle ilgili olarak] bir kesinti yapacağım. Şimdi günahkar bir şey söyleyeceğim. Bence bu çalkantılı zamanlarda Slovenya’nın bir istihbarat servisine ihtiyacı olacak çünkü bu egemenlik savaşı sırasında istikrarı bozmaya yönelik eylemler olacak. Ancak bu servisin mevcut içişleri yönetimiyle [yani sosyalist yönetimle] herhangi bir sürekliliği paylaşmaması özellikle önemlidir. Burada bir kesintiyi savunuyorum.”[51] Batı’nın bu yalakasına göre komünistler ondan nefret etmektedir. Kuşkusuz onun, işçi kitleleri pahasına kariyerini -ve acımasız özelleştirme planlarını ve emperyalist yayılmayı- ilerletmek için çok tehlikeli bir oyun oynayan bir oportünist olduğunun farkındalar. Lacancı şakacı Slovenya’da nasıl görüldüğü hakkında “Ben daha ziyade karanlık, uğursuz, entrikacı, siyasi manipülatör olarak algılanıyorum,” diye yazıyor, “bu rol benim çok hoşuma gidiyor ve çok seviyorum.”[52]
Yugoslavya’nın dağılmasının başlıca nedeninin etnik nefret olduğu yönündeki Batı propagandası söylemine karşı hafif bir geri adım atmış olsa da, bu duruşunun gerekçesi, diğer siyasi pozisyonlarının çoğunda olduğu gibi, Ruder & Finn gibi kapitalizm yanlısı halkla ilişkiler firmaları ve CIA medya varlıkları tarafından desteklenen propagandayla mükemmel bir şekilde örtüşmektedir. “NATO, Tanrı’nın Sol Eli” başlıklı bir metinde açıkça şunu iddia etmiştir: “Savaşı başlatan etnik çatışma değil, yalnızca Sırp saldırganlığıydı.”[53] Hatırlatmakta fayda var, Sırplar “diğer uluslardan oransal olarak daha yüksek oranda Komünist parti üyeliğine sahipti.”[54] Žižek böylece, uzman doktorlarının Yugoslavya için “iyi adamlar ve kötü adamlardan oluşan basit bir hikaye” inşa edebilmesiyle övünen Ruder & Finn’in Direktörü James Harff tarafından ortaya konan pozisyonu papağan gibi tekrarlıyordu. “[55] Doğulu liberal, onlarca yıldır işleyen çok etnikli bir devleti yöneten komünistleri, milliyetçiliği ve “ulusal davaya zorunlu bağlılığı” üretmekle suçlamaya bile kalkıştı. “[56] Ayrıca Batı’nın sosyalist Devlet Başkanı Slobodan Milošević’i şeytanlaştırmasını liberal at nalı teorisine sarılarak benimsedi ve “faşizm ve Stalinizmin akıl almaz bir kombinasyonunu sentezlemeyi başardığını” iddia etti.”[57] Ancak, sosyalistler tarafından yapılan hatalar veya yanlışlar ne olursa olsun, Michael Parenti’nin konuyla ilgili gerçeklere dayalı bir kitapta açıkladığı gibi, işin gerçeği şudur: “Batılı güçler Yugoslavya’nın iç işlerine karışmaya, ayrılıkçı örgütleri finanse etmeye ve siyasi çekişmeyi ateşleyen siyasi-ekonomik krizi yaratmaya başlayana kadar iç savaş, yaygın cinayetler ve etnik temizlik yoktu.”[58]
Kapitalizm yanlısı, NATO’nun savunmasız sivil nüfusa ve sosyalist altyapıya yönelik, gerçek amacı ‘Üçüncü Dünyalılaştırma’ ve bölgede sosyalizmden arta kalanları terk etmeyi reddeden tek ülkeyi etkin bir şekilde sömürgeleştirmek olan, insani amaçlı olduğunu iddia ettiği bombardımanları konusunda O nerede duruyordu? Kendine özgü çocukça provokasyon gustosuyla küstahça iddialarda bulundu: “Yani, tam olarak bir Solcu olarak, ‘Bombalamak mı, bombalamamak mı’ ikilemine cevabım: henüz YETERLİ bomba yok ve ÇOK GEÇ.”[59] Sivillerin yasadışı kitlesel katliamını yoğunlaştırmak için bu çınlayan onayı internette dolaşan bir taslakta yaptığı ve yayınlandığında bu özel ifade metinden çıkarıldığı için, diğer röportajlarında, örneğin açıkça iddia ettiği gibi, çok net olduğunu not etmeliyiz: “Ben her zaman Batı’nın askeri müdahalesinden yana oldum.”[60]
Daha sonraki kariyerinde dünyanın en görünür kamusal entelektüellerinden biri olarak, defalarca fiilen var olan sosyalizme karşı güçlü pozisyonlar almıştır. Ona göre Küba, gelecek için hiçbir umut vermeyen ve ihtiyatlı bir desteği bile hak etmeyen “geçmişin nostaljik atıl bir kalıntısı”ndan başka bir şey değildir. [61] Kapitalist propagandayla mükemmel bir uyum içinde, Çin’i varoluşsal bir tehdit olarak göstermekte ve Çin komünist lideri Xi Jinping’i Trump, Putin, Modi ve Erdoğan ile aynı yozlaşmış çetede yer alan otoriter bir kapitalist olarak tanımlamaktan çekinmemektedir. 62] Onu okurken, radikal mumyalarına rağmen, Margaret Thatcher’ın meşhur neoliberal mantrasına bağlı olduğu oldukça açıktır: TINA-Alternatif Yok. Aslında kendisi de düzenli olarak bunu söylüyor: “İkna edici herhangi bir radikal sol alternatifin farkında değilim” ve “sosyalist bir devrime ya da her neyse ona dair temel bir umudum yok.”[63] Yukarıda bahsedilen 1990 başkanlık tartışmasında, kapitalizmin “tüm sistemlerin en kötüsü” olduğunu ancak “daha iyi olacak başka bir sistemimiz olmadığını”[64] iddia ederek Winston Churchill’in -sömürgeci kasaplığın inatçı savunuculuğunu yaparak onu “İngiliz emperyalist yelpazesinin en acımasız ve vahşi ucuna” yerleştiren- görüşlerini açıkça benimsemiştir.
Aynı zamanda, Avrupa Birliği’ne (ABD ulusal güvenlik devleti tarafından komünizme karşı bir siper olarak desteklenen uzun süredir devam eden kapitalist bir proje) ve NATO’nun bazı acımasız askeri müdahaleleri de dahil olmak üzere Batı emperyalizminin belirli eylemlerine, özellikle de Avrupa’da veya Avrupa’ya yakın olanlara desteğini ifade etmek için düzenli olarak kamusal tartışmalara müdahale etti.[65] Onun insanlığın geleceğine dair büyük fikri, emperyalizme karşı başarılı antikolonyal mücadeleler yürüten Küresel Güney’deki sosyalist devletlerde bulunmaz. Bunun yerine sömürgeciliğin ve emperyalizmin tarihi merkez üssünde yer almaktadır. “Bugünün küresel kapitalist dünyasında,” diye yazıyor, “bu [Avrupa fikri], ulusal egemenliği sınırlama yetkisine ve ekolojik ve sosyal refah için asgari normları garanti etme görevine sahip ulusötesi bir örgütün tek modelini sunuyor. Bu fikirde doğrudan Avrupa aydınlanmasının en iyi geleneklerinden gelen bir şey vardır.”[66] Nitekim onun Avrupa-yayılmacı tarih anlatısına göre, Üçüncü Dünya’nın sömürge karşıtı mücadeleleri, Žižek’in Batı’nın Üçüncü Dünya’daki kendi “şiddet ve sömürüsünü” “özeleştirel olarak incelemesi” olarak tanımladığı şey de dahil olmak üzere, Batı’dan ithal edildiği iddia edilen kavramlara bağımlıdır. [67] Avrupa’nın dünya gelişiminin doğal lideri olduğuna derinden inanan bir sosyal-şovenist olarak, Bruno Latour’un “bizi sadece Avrupa kurtarabilir” şeklindeki gerici iddiasına bile katılmaktadır.
Komünist Kostüm
Sosyalizmin kapitalizm lehine yıkılmasını agresif bir şekilde destekleyen Batı yanlısı bir anti-komünist olarak pratikteki açık siyasi yönelimine rağmen, bu kendine özgü eksantrik, kendisinin bir komünist olduğunu iddia etmekten asla yorulmaz. Hatta kendisini Doğu’dan gelen ‘kirli komünist’ olarak sunarak tabiri caizse rolünü oynamaya çalışıyor. Zorunlu sakal ve dağınık görünümüne ek olarak, muhatapları üzerinde kavgacı bir şekilde konuşur, sözde entelektüel logorrhea (mantıksızlık) modası geçiyormuş edasıyla bitmek bilmeyen pislik sol provokasyonlarını kusar. Burjuvaları etkilemek için gerçek bir performanstır bu.
Žižek neoliberal kapitalizmin saray soytarısıdır. Marksist-qua-antisosyal-fanatik figürünü taklit ederek, gerçek dünyadaki sosyalizm projesini küçümsemeyi teşvik ederken, pop kültür karışımıyla Batı tüketim toplumunun mallarını pazarlıyor. Bu küstah çocuk tarafından sergilenen histriyonik gösteri -asla unutmamalıyız ki- kapitalist sahnede sergilenmektedir. Düzenbaz sadece bir kiralık katildir ve neoliberalizmin kültürel aygıtının anlamlı bir semptomudur. Soytarıyı bir süperstar haline getiren, tam da rolünü çok iyi oynadığı için kapitalist saraydır. Tüm iyi soytarılar gibi, saray adabının sınırlarını zorlar ve histerik bir eleştiri gösterisinde en çirkin şeyleri söylerken, nihayetinde kukla efendisine (kral sermaye) sadakatini göstererek en önemli çizgiyi takip eder.
Bu palyaço, provokatif rolünü inandırıcı bir şekilde oynamak için sadece Marksist olduğunu söylemekle kalmıyor, aynı zamanda bir Leninist olmaktan başka bir şey olmadığı hususunda da ısrar ediyor. Elbette rutininin bir parçası olan ve bu nedenle çok sayıda metinde tekrarlanan saçma sapan atıp tutmalarından birine kulak verelim: “Ben bir Leninistim. Lenin ellerini kirletmekten korkmazdı. […] Gücü ele geçirdiğinizde, eğer yapabiliyorsanız, onu alın. Mümkün olan her şeyi yapın.”[69] Bu komünist kostümlü tasvir, aslında Leninizmin tamamen kirli oynamak ve acımasızca güç peşinde koşmaktan ibaret olduğunu söylemek anlamına gelmektedir. Lenin’in ve daha genel olarak Marksizm-Leninizmin böylesine samimiyetsiz bir temsili, uzun bir ideolojik tarihle mükemmel bir uyum içindedir. İtalyan liberal ve faşist sempatizanı Benedetto Croce de Marx için aynı şeyi söylemişti: Marx proletaryanın Machiavelli’siydi çünkü gücü ilk sıraya koyuyor ve iktidarı acımasızca ele geçirmeye çalışıyordu.[70] Leninizmin kaba güç politikasıyla benzer bir şekilde birleştirilmesine dayanan Steve Bannon da Žižek’e benzer şekilde kendini “Leninist” ilan etmiştir.[71] Neo-Nazi lider Richard Spencer’ın şu açıklamayı yapmasının pek çok nedeninden biri de muhtemelen budur: “Slavoj Žižek benim en sevdiğim solcudur. Alternatif Sağ’a öğretecekleri bir milyon Amerikalı muhafazakâr ahmaktan daha fazladır.”[72] demiştir.
Soytarının her zaman her konuda söyleyecek daha çok şeyi olduğu için, yukarıda alıntılanan iddiayı ortaya attığı 2009 yılında Leninist olmanın ne anlama geldiğini bir de ondan dinleyelim: “Ben bir Leninistim. […] Obama’yı bu yüzden destekledim.”[73] Bu onun tüm zamanlardaki en iyi esprilerinden biridir. Soğukkanlı konuşması müthiş çünkü gerçekten bunu kastetmektedir. Leninizmi, farklılıklara saygısı ABD’nin dünya çapındaki emperyal makinesinin motorunu çalıştırmak için ince bir kılıf sağlayan ve Obama’nın suikast programı hakkında “insanları öldürmekte gerçekten iyi olduğu” şeklindeki kötü şöhretli açıklamasına öncülük eden neoliberal Başkan Yardımcısı’nı desteklemekle kelimenin tam anlamıyla bir tutuyor.”[74] Žižek ise eski Başkan’ın sağlık hizmetlerine yönelik sözde devrimci yaklaşımına, yani Cumhuriyetçi Mitt Romney’nin planını model alan özel sigorta için dayatılan bir zorunluluğa odaklanıyor: “Bence şu anda sağlık hizmetleri konusunda verdiği savaş son derece önemli, çünkü iktidar ideolojisinin özünü ilgilendiriyor.”[75] Hatırlanacağı üzere Obama, sosyalist kökleri olan evrensel bir kapsama sistemi olan tek katmanlı sağlık hizmetlerine ilişkin her türlü tartışmayı reddetmişti.
Žižek gibi idealist bir züppe olduğunuzda, Leninizm sadece bir kelime, üzerinde oynayabileceğiniz, onu sadece bir dekor veya hile olarak kullanabileceğiniz yüzen bir göstergeden ibarettir. Bu, Lenin’i Tekrarlamak adlı çizgi romanında acı verici bir şekilde ortadadır. Kitabın basit başlığının naif ve deneyimsiz kişilere düşündürdüklerine rağmen, şöyle diyor: “Lenin’i tekrar etmemek konusunda dikkatli konuşuyorum. Ben aptal değilim. Bugün Leninist işçi sınıfı partisine dönmek hiçbir şey ifade etmez.”[76] Lenin’de sevdiği şey, “tam da insanları onun hakkında korkutan şeydir – tüm önyargıları bir kenara bırakma konusundaki acımasız irade. Neden şiddet olmasın? Kulağa korkunç gelse de, bence tüm o nobran, sinir bozucu, siyaseten doğru pasifizme karşı faydalı bir panzehir.”[77] Slovenyalı Lacancı’nın kendini tekrarlamak zorunda hissettiği şey bu dizginlenemez ölüm dürtüsüdür. “Lenin’i TEKRARLAMAK” diye yazıyor soytarı tipografisiyle, “Lenin’e DÖNÜŞ anlamına GELMEZ – Lenin‘i tekrarlamak ‘Lenin’in öldüğünü‘, onun özel çözümünün başarısız olduğunu, hatta korkunç bir şekilde başarısız olduğunu, ancak içinde kurtarılmaya değer ütopik bir kıvılcım olduğunu kabul etmektir. […] Lenin’i tekrarlamak, Lenin’in YAPTIKLARINI değil, YAPAMADIKLARINI, KAÇIRDIĞI fırsatları tekrarlamaktır.”[78] En görülür ‘Leninist’in tekrarlamaktan asla bıkmadığı gibi, komünizm dehşet verici bir başarısızlıktı ve öyle olmaya devam ediyor. Dolayısıyla bunu tekrarlama zorunluluğu en doğru şekilde Beckett’in bu gibi bağlamlarda düzenli olarak alıntıladığı şu dizeyle anlaşılabilir: “Tekrar dene. Tekrar başarısız ol. Daha iyi başarısız ol.” Kaybedilmiş bir davası olan bu isyancıya göre geleceğin sakladığı şey, bu nedenle daha fazla başarısızlıktan başka bir şey değildir: “Komünizmin kazanmasının imkansız olduğu […], yani bu anlamda Komünizmin kaybedilmiş bir dava olduğu gerçeğini kabul etmek zorundayız.”[79]
Soytarının komünist kostümünün nihai getirisi, süper zenginlerin martinilerini içerken kıkırdamaları ve onu reklamları için metin yazmaya davet etmeleridir. Bu arada, bazı öğrenciler ve profesyonel yönetici sınıf tabakasının üyeleri, belki Marksizm hakkında bir şeyler öğreneceklerini düşünerek onun pop felsefesini satın alırlar. Bunun yerine, Hollywood’un gişe rekorları kıran filmlerinin, TV şovlarının, bilim kurgu romanlarının ve küresel teori endüstrisinin çeşitli tüketici ürünlerinin reklamını yaparken Marksizmin ne kadar saçma olduğunu gösteren teorik bir sihirli halı yolculuğuna çıkarılırlar.
Küçük Burjuvazinin Gizli Cazibesi
Badiou gibi Žižek de tarihsel materyalist değildir.[80] Bu filozofların hiçbiri kapitalizmin ve dünya sosyalist hareketinin somut, maddi tarihinin titiz bir analizine girişmezler; burjuva kültürel aygıtının üstyapısal unsurlarını ve ürünlerini tartışmak için gerekli olan ciddi ekonomi politikten kaçınırlar. Her ikisi de fikirlere ve söylemlere ayrıcalık tanıyan idealist bir felsefi yaklaşıma açıkça düşkündür ve batıl inançlara karşı anti-bilimsel bir inancı savunan metafizikçilerdir.
Kendilerine özgü sözcük dağarcıklarını paranteze alır ve teorik pratiklerini kültürel meta fetişizminin ideolojik sınırları dışında incelersek, idealizmin bunlara özgü versiyonu en iyi transandantal idealizm olarak tanımlanabilir. Marka tarafından yönetilen kavramsal çerçevelerini (büyük ölçüde Jacques Lacan ve G.W.F. Hegel’inki gibi Marksist olmayan söylemlerin kişisel yorumlarına dayanarak) gerçekliğin aşkın yapısı olarak sunarlar. Ardından, önceden oluşturulmuş bu teorik modeli doğruladığını iddia ettikleri belirli ampirik unsurları (güncel bir olay, bir metin, bir Hollywood filmi, bir şeker ambalajı, bir mısır gevreği kutusunun arkası, bir Starbucks bardağı, bir porno sitesi veya özellikle Žižek söz konusu olduğunda kelimenin tam anlamıyla başka herhangi bir şey) seçerler ve böylece bunun doğruluğunun teyit edildiği yanılsamasını yaratırlar. Bununla birlikte, böyle bir iddia hiçbir zaman titiz bir şekilde toplu olarak test edilemez, çünkü hangi ampirik verilerin teorik varsayımlarını desteklediğine (ve dolayısıyla hangi bilgilerin göz ardı edilebileceğine) karar vermek her bir spekülatif prestij sahibinin kaprislerine bağlıdır.
Bu durum komünizme yaklaşımlarında açıkça görülebilir. “Komünizmin şeylerin mevcut durumunu ortadan kaldıran [aufhebt] gerçek hareket” olduğunu savunan Karl Marx ve Friedrich Engels’in aksine, komünizmin bir “Fikir” ve bir “arzu” olduğunu ileri sürmektedirler. “[81] Aynı zamanda, gerçek komünizm hareketini sözde kana susamış terörizm, şiddet yanlısı diktatörlük ve soykırımla suçlayarak kapitalist propaganda çizgisini düzenli olarak takip etmektedirler (bu tür iddialar için belge sunma ihtiyacını umursamadan ya da sadece gerici anti-komünistlerin veya ABD Dışişleri Bakanlığı ve Open Society Fund tarafından finanse edilen kaynakların çalışmalarını ‘kanıt’ olarak öne sürerek). Bazen işaret ettikleri olası istisnalar, en azından onların yorumladığı şekliyle, genellikle anarşist olarak tanımlansa daha iyi olur, çünkü sosyalist devletlere karşı olanlar da dahil olmak üzere (Badiou’nun Çin Kültür Devrimi yorumunda olduğu gibi) devlet ve parti karşıtı isyan anlarını kutlama eğilimindedirler. [83] Bu arada, fiilen var olan sosyalizmi destekleyenler, kapitalist ideolojiye kapılanlardan farklı olmayan hayali bir dünyaya hapsolmuş ideolojik ikiyüzlüler veya geçmiş bir dönemin kalıntıları olarak sunulur. “Kendisini ‘fiilen var olan sosyalizm’ ile aynı hizaya getiren sol ortadan kayboldu ya da tarihsel bir meraka dönüştü” denilir çok beğenilen Komünizm Fikri kitabının girişinde.[84]
Bu kitap Verso tarafından 2010 yılında yayınlandığında Çin Komünist Partisi’nin üye sayısı 80 milyon civarındaydı ve bu sayı Fransa ve Slovenya’nın toplam nüfusunu yaklaşık 16 milyon kişi aşıyordu. O halde, bu sosyal-şovenistlerin dünyanın mevcut durumu hakkındaki bilgileri nereden aldıklarını merak edebiliriz. Cevap, bu idealist filozoflar için utanç verici derecede basittir: Jacques Lacan ve Louis Althusser’in çalışmalarındaki Lacancı unsurlar. Althusser, ünlü sorgulama sahnesinde ideolojinin yanıltıcı bir tasvirini yaratmak için Lacan’ın ayna evresinden ve imgesel kavramsallaştırmasından yararlanmıştır.[85] Althusser’in daha önceki analiziyle çelişen bir pasajda iddia ettiği gibi, bir birey kendisini sokakta bir polis memuru tarafından sorgulanan (interpellé) kişi olarak tanıdığında ideolojik bir özne haline gelir, yani birey öteki tarafından ortaya konan imgeyle özdeşleşerek mevcut sembolik düzende yerini alır.
Bununla birlikte, Lacan’ın Yedinci Seminer’de kişinin arzusundan ödün vermeme zorunluluğunu (ne pas céder sur son désir) takip etmek olarak bahsettiği ve Žižek’in ‘etik eylem’ olarak teorize ettiği başka bir olasılık daha vardır. Sembolik düzen içerisindeki toplumsal üretim ilişkileriyle hayali bir ilişkiye hapsolmuş ideolojik bir özne olarak kalmaktansa, sembolik düzene direnen ‘je ne sais quoi‘ olan Gerçek’in peşinden korkusuzca giderek (aynı zamanda Gerçek “Sembolik olanın eksik Nedeni” olduğu ölçüde “sembolik formun ta kendisinde içerilerek”) Badiou’ya göre bir Özne olunabilir. [86] Lacan’ın ‘objet petit a‘ dediği arzunun nesne-nedeni, Žižek’in deyişiyle “yaratıcı sembolik kurgu tarafından doldurulan [Gerçek’in] boşluğudur.”[87] Tam da imkânsızlığı nedeniyle arzuladığımız anlamda jouissance‘ımızı yönlendirir: Gerçek asla sembolik düzene sorunsuzca entegre edilemez ya da Lacan’ın ‘gerçeklik'[88] dediği şeye basitçe tercüme edilemez.
Badiou dağınık Žižek’ten daha sistematik ve titiz olduğundan ve Žižek yaşayan bir Platon olarak bahsettiği idealistten bolca ödünç aldığından, Badiou’nun “komünizm İdeası”nın temel Lacancı yapısını hatırlamakta fayda var: “Komünist İdea, bireysel özneleşmenin politik gerçeğin bir parçasını Tarihin sembolik anlatımına yansıttığı hayali bir operasyondur.”[89] Biraz daha açık bir dille ifade edecek olursak, bu şu anlama gelir: Komünizm İdeası, bir bireyin ideolojik olarak (hayali olan) kendini, verili bir tarihsel durum (sembolik olan) içinde sonuçlarını izlemeye çalıştığı açıklanamaz bir politik olaya (Gerçek olan) -Badiou için Mayıs ’68 gibi- adadığı bir operasyondur. Fransız metafizikçiye göre bu gerçekten (réellement) yapılamaz, çünkü Olay olarak Gerçek, ‘Tarih’ ve ‘Devlet’in sembolik alanına karşı inatçıdır; bu sadece bireysel Özne tarafından hayali olarak (imaginairement) yapılabilir.[90] Bu, Badiou’nun “komünist” kelimesinin gerçek bir parti veya devleti tanımlamak için bir sıfat olarak kullanılamayacağını kesin bir şekilde ilan etmesinin nedenlerinden biridir. [91] Kolektif özlemler ve dehşetlerle dolu bir yüzyıl, “sosyalist-devlet gibi parti biçiminin de bundan böyle Fikrin gerçek desteğini sağlamak için yetersiz olduğunu göstermiştir.”[92] Nitekim komünist Fikir ancak “komünist olduklarını söylemenin kesinlikle saçma olacağı”[93] politikaları sürdürebilir. Anarşist, sağlıksız dozda metafizik ve ütopik sosyalizmle harmanlanmış yaygın bir terim ve daha spesifik olarak isyancı anarşizm olacaktır. Sonuçta bu, bireyin tarihi kesintiye uğratan açıklanamaz bir Olaya sadık kalarak, İsa’nın takipçileri gibi sonuçlarına göre hareket ederek bir Özne haline geldiği bir siyasettir.
“Gerçek komünizm” bu nedenle Lacancı Gerçek’in metafiziksel komünizmidir. Buna göre, dünyayı maddi olarak dönüştürmeye yönelik kolektif proje, partiler ya da devletler biçimini alırsa aslında başarısız olmaya mahkumdur, çünkü bunlar öte-dünyadaki Gerçek’e somut bir biçim ya da ‘simgeleştirme’ kazandıracaktır. Böylece komünizm, emperyalizmin zincirlerini kırmak için ilk ama gerekli bir adım olarak sosyalist devlet kurma projelerini hedefleyen kolektif eylem alanından, bireysel bilinç ve Nietzsche’nin ‘özgür ruhlar’ olarak adlandırdığı ayrıcalıklı azınlığın öznel deneyimi alanına kaydırılır. Žižek, dünyanın büyük düşünür ve sanatçılarından oluşan bu küçük gruba karşıt olarak, işçi sınıfına yönelik kendine özgü küçümsemesiyle, “somut insanların” %99’unun “sıkıcı aptallar” olduğunu açıklıyor. “[94] Bu bahtsız proleter” ve köylüler Paris’te küresel teori endüstrisinin küçük burjuva aydınlarıyla birlikte eğitim görmediler, bu yüzden en önemli şeyi anlamadılar: komünizm, mevcut toplumların sembolik düzenine direnen ve imkansızı arzulayan, hatta bireysel olarak bu arzuyu ‘eylemeye yönelik’ öznel bir süreçtir.”[95]
İdealistlerin materyalistleri bir şekilde kaba indirgemeciler ve ‘felsefi olmayanlar’ olarak küçümsemeyi sevmelerinin nedenlerinden biri, tam da materyalistlerin oynadıkları kavramsal oyunların altında yatan ve onları belirleyen maddi yapıları ortaya çıkarma yeteneğine sahip olmalarıdır. Gerçek’in idealist komünizmini sınıfsal bir analize tabi tutarsak, ‘fiilen var olan sosyalizm’ başlığı altında, arzularının Gerçek’ini tarihsel bir gerçekliğe dönüştürebileceklerini hayal eden (imgeleyen) kitlelerin, küresel Untermenschen‘in (alt-insanlar) projesini reddettiği kolayca anlaşılır. İşte tam da burada bu radikal aristokratların Nietzscheci yönelimleri açıkça ortaya çıkmaktadır çünkü onlar halk tabakasının sözde cehaletiyle alay etmektedirler. Gerçek komünistler, kaba materyalizmlerinin ötesinde ve karşısında, somut anti-emperyalist devlet inşası projeleri aracılığıyla içme suyuna, yiyeceğe, barınağa, sağlık hizmetlerine ve benzerlerine kolektif erişimin alçakgönüllü arayışından çok daha fazlasını arzularlar (tüm bunlar Lacan’ın ‘arzu’ yerine ‘ihtiyaç’ dediği şeyin alanına girer). Gerçek komünistler, Lacancı anlamda, bireysel olarak imkânsızı talep etme gibi yüce bir öznel onura sahiptirler – küresel kitlelerin yaşamlarını burada ve şimdi maddi olarak iyileştirmeye yardımcı olabilecek bir şeyi değil…[96]
Böyle bir duruş, kelimenin tam anlamıyla, bu kendi kendini stilize eden radikal düşünürlerin yapılamayacak bir şeyi talep ettikleri anlamına gelir ki bu da küçük burjuva radikalizminin özüdür. Sözde entelektüel narsisistik kendini beğenmişliklerini materyalist terimlere çevirirsek, gerçekte arzuladıkları şey, hayal edilebilecek en radikal taleplerde bulunuyormuş gibi görünürken, aynı zamanda onları emperyalist merkezin önde gelen entelektüelleri olarak yükselten maddi toplumsal hiyerarşiler sistemine yönelik herhangi bir tehditten kaçınmaktır. İmkânsızı arzuluyorlar ve hatta tam da hiçbir şeyin büyük ölçüde değişmesini istemedikleri için bu arzuyla ‘hareket ediyorlar’. O halde komünizm hakkındaki büyük fikirleri budur, yani imkansızdır.[97]
Lacancı-Althusserci liberal eğilimleri önceden haber veren bir pasajda V.I. Lenin, “Marksistlerin işi her zaman ‘zordur’, ama onları liberallerden farklı kılan şey, zor olanı imkânsız ilan etmemeleridir,” diye yazmıştır. Liberal, vazgeçtiğini gizlemek için zor işi imkânsız olarak adlandırır.”[98] Marx, liberal ideolojiyle temel noktalarda birleşen anarşizme yönelik eleştirisinde küçük burjuva safsatasının özünü teşhis ettiğinde, bu kapitalist uzlaşmacıları da önceden tanımlamıştı. Anarşizmin maddi köklerini kapitalist çekirdek içindeki oportünist kariyerizme kadar geri götürdü. Burada Proudhon hakkında söyledikleri, Badiou’nun idealist safsatalarını ve Žižek’in gösterişli çelişkilerini dikkate değer bir hassasiyetle açıklamaktadır:
“Proudhon’un diyalektiğe doğal bir eğilimi vardı. Ancak hiçbir zaman gerçekten bilimsel diyalektiği kavrayamadığı için safsatadan öteye gidememiştir. Bu aslında onun küçük-burjuva bakış açısıyla bağlantılıdır. Tarihçi Raumer gibi, küçük burjuva da bir el ve diğer elden oluşur. Bu, ekonomik çıkarlarında ve dolayısıyla politik, dini, bilimsel ve sanatsal görüşlerinde böyledir. Ve aynı şekilde ahlakında da, HER ŞEYDE. O yaşayan bir çelişkidir. Eğer Proudhon gibi o da zeki bir adamsa, çok geçmeden kendi çelişkileriyle oynamayı ve bunları koşullara göre çarpıcı, gösterişli, bugün skandal, yarın parlak paradokslara dönüştürmeyi öğrenecektir. Bilimde şarlatanlık ve siyasette uzlaşma böyle bir bakış açısından ayrılamaz. Geriye tek bir yönetici güdü, öznenin kibri kalır ve tüm kibirli insanlar için olduğu gibi onun için de tek mesele o anın başarısı, günün şatafatıdır. Böylece, örneğin bir Rousseau’yu her zaman iktidarlarla uzlaşma görüntüsünden bile uzak tutan basit ahlaki duygunun yok olması kaçınılmazdır”[99].
Radikal Şifacı
Çökmekte olan biyosfer, faşizmin yükselişi ve ‘yeni’ Soğuk Savaş’ın Üçüncü Dünya Savaşı’na dönüşme tehdidi, çağdaş sınıf mücadelesinin risklerinin daha yüksek olamayacağı anlamına geliyor. Kapitalizmin saray soytarısı, kendi türündeki diğer entelektüeller gibi, egemen sınıfın seçkin yöneticileri tarafından alkışlanmakta ve kışkırtıcı ateşli yorumlarını yalayıp yutarken ve teşvik ettiği gişe rekorları kıran filmleri ve TV şovlarını izlerken bizi ‘Gerçek’in kıyametine korkusuzca at sürmeye teşvik ettiği için uluslararası alanda tanıtılmaktadır.
Bu neoliberal soytarı bu nedenle radikal bir şifacının timsalidir. Toplumdaki potansiyel radikal unsurları, özellikle de gençleri ve öğrencileri, emperyalizm yanlısı anti-komünist katmanda yeniden toparlamak için radikallik görüntüsünü geliştirip pazarlıyor. Tam da bu nedenle kapitalist dünyaya ait en ünlü ‘Marksist’ olarak ABD emperyalizminin motoruna bağlı bir dergi tarafından göklere çıkarılıyor. Onun mantrası, Komünist Manifesto‘nun kapanış satırlarının oportünist bir saptırmasından başka bir şey değildir: “Batı yanlısı dünyanın kültürel tüketicileri birleşin ve bir sonraki kitabımı, filmimi ya da crossover ürünümü ya da her neyse onu satın alın ve bu böyle devam etsin!”
Notlar.
[1] Beni bu makaleyi yazmaya teşvik eden ve geri bildirimde bulunan Jennifer Ponce de León, Eduardo Rodríguez ve Marcela Romero Rivera ile Helmut-Harry Loewen ve Julian Sempill’e şükranlarımı sunarım. Bununla birlikte, herhangi bir hata veya eksiklik için tüm sorumluluğu kabul ediyorum.
[2] Bkz: Foreign Policy (Aralık 2012): https://web.archive.org/web/20121201034713/http://www.foreignpolicy.com/articles/2012/11/26/the_fp_100_global_thinkers?page=0,55#thinker92 (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[3] 4 Kasım 2009 tarihinde İngiliz BBC’de yayınlanan “HARDtalk” programına verdiği mülakata bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=ThTJBKYPiNo&t=153s (erişim tarihi 22 Kasım 2022).
[4] Ibid. Ayrıca bakınız Slavoj Žižek. Biri Totalitarizm mi Dedi? Five Interventions in the (Mis)use of a Notion (Londra: Verso, 2001), 127-129.
[5] Slavoj Žižek, In Defense of Lost Causes (Londra: Verso, 2009), 151 (Žižek’in vurgusu).
[6] Ibid. 169.
[7] Domenico Losurdo’nun Western Marxism’deki Žižek’e yönelik içgörülü eleştirisine bakınız. Çev. Steven Colatrella (New York: 1804 Books, yakında çıkacak).
[8] Bkz. örneğin, Slavoj Žižek. “A Leftist Plea for ‘Eurocentrism’.” Critical Inquiry 24:4 (Yaz 1998): 998-1009; Slavoj Žižek. “Nous pouvons encore être fiers de l’Europe!” Le Figaro (31 Ekim 2022); ve Avrupa’nın geleceğine ilişkin sözlü yorumlarına buradan ulaşabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=8pA35HuhEYY (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[9] Thomas Moller-Nielsen’den alıntılanmıştır. “Žižek Ne İçin?” Current Affairs (Eylül/Ekim 2019): https://www.currentaffairs.org/2019/10/what-is-zizek-for (22 Kasım 2022 tarihinde erişilmiştir).
[10] Örneğin, burada arşivlenen 2016 Channel 4 röportajındaki ifadelerine bakınız: https://www.facebook.com/watch/?v=10154211377601939 (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[11] Bkz: Slavoj Žižek. “Pasifizm Ukrayna’daki Savaşa Verilen Yanlış Yanıttır.” The Guardian (21 Haziran 2022): https://www.theguardian.com/commentisfree/2022/jun/21/pacificsm-is-the-wrong-response-to-the-war-in-ukraine (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[Huntington, Ulusal Güvenlik Konseyi için Beyaz Saray Güvenlik Planlama Koordinatörü olarak görev yapmıştır. Ayrıca Apartheid Güney Afrika’sında P.W. Botha’nın Güvenlik Hizmetleri’nde danışman olarak çalışmıştır (Botha, Siyahların siyasi gücünün ve uluslararası komünizmin açık sözlü bir muhalifi ve Apartheid’ın pişmanlık duymayan bir savunucusuydu).
[13] Reena Flores. “Donald Trump: ‘Birini vurabilirim ve hiç seçmen kaybetmem’.” CBS News (23 Ocak 2016): https://www.cbsnews.com/news/donald-trump-i-could-shoot-somebody-and-i-wouldnt-lose-any-voters/ (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[14] Bkz. örneğin, Noam Chomsky. 9/11: Bir Alternatif Var mıydı? (New York: Seven Stories Press, 2001) ve Michael Parenti. The Terrorism Trap: September 11 and Beyond (San Francisco: City Lights Books, 2002).
[15] Žižek’in çalışmalarıyla ilgili intihal ve kendinden intihal konuları o kadar sık ortaya çıkmıştır ki, Wikipedia sayfasında konuyla ilgili çok sayıda makaleye bağlantılar içeren bir bölüm bile vardır. Özellikle bakınız, Jay Pinho. “A Year of Writing Dangerously: Žižek’in Seri İntihalleri.” The First Casualty (22 Eylül 2012): http://archives.jaypinho.com/2012/09/22/the-year-of-writing-dangerously-slavoj-zizeks-serial-self-plagiarism/ (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[16] Slavoj Žižek’in “Phronesis” adlı kitap dizisine ilişkin açıklamalarına bakınız. The Sublime Object of Ideology (Londra: Verso, 1989). Radikal demokrasinin kavrayışlı bir eleştirisi için bakınız Larry Alan Busk. Demos’a Rağmen Demokrasi: From Arendt to the Frankfurt School (Londra: Rowman & Littlefield International, 2020).
[17] Žižek, The Sublime Object of Ideology, 6 (Žižek’in teorik matrislerini benimsemesi hakkında bkz. sayfa xvi’deki teşekkür yazısı). Ayrıca okuyucuyu Žižek ve Laclau’nun “Phronesis” serisi için “anti-totaliter” radikal demokrat Judith Butler ile birlikte yazdıkları kitaba yönlendiriyorum. Birlikte yazdıkları giriş yazısında, kitabın Hegemonya ve Sosyalist Strateji üzerine kurulduğunu, zira “Marksizm içinde postyapısalcı teoriye bir dönüşü temsil ettiğini, dil sorununu anti-totaliter, radikal demokratik bir projenin formülasyonu için elzem kabul ettiğini” belirtiyorlar (Contingency, Hegemony, Universality: Solda Çağdaş Diyaloglar. Londra: Verso, 2000, 1, benim vurgum).
[18] Žižek, “Phronesis” dizisi için yazdığı ikinci kitabını, Slovenya’da “demokrasi için harekete geçen entelektüellerin ‘hayırseverce tarafsız’ halkına yönelik” bir dizi konferansa dayandığını belirtmiştir (For They Know Not What They Do: Siyasi Bir Faktör Olarak Zevk. Londra: Verso, 1991, 3). Laclau ve Mouffe’a ek olarak, Lacancı Joan Copjec, Žižek’in çalışmalarını Fransız teorisi odaklı New York sanat dergisi October’ın çevrelerinde tanıtarak Žižek’in Anglofon dünyada yükselişini kolaylaştırmaya yardımcı oldu. MIT Press ile bir October kitabı olarak yayınlanan 1991 tarihli Looking Awry kitabının teşekkür bölümünde belirttiği gibi, Copjec projenin “başlangıcından itibaren oradaydı”, onu yazmaya teşvik etti ve taslak konusunda ona yardımcı olmak için zaman harcadı (Looking Awry: An Introduction to Jacques Lacan through Popular Culture. Cambridge, Massachusetts: The MIT Press, 1991, xi).
[19] Jodi Dean. Žižek’s Politics (New York: Routledge, 2006), xi.
[20] Benoit Denezit-Lewis. “Abercrombie ve Fitch’in Ardındaki Adam.” Salon (24 Ocak 2006): https://www.salon.com/2006/01/24/jeffries/ (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[21] Slavoj Žižek. “The Communist Desire.” Los Angeles Review of Books. “The Philosophical Salon” (25 Temmuz 2022): https://thephilosophicalsalon.com/the-communist-desire/#_ednref1 (22 Kasım 2022 tarihinde erişilmiştir).
[22] Michael Parenti. Bir Ulusu Öldürmek: The Attack on Yugoslavia (Londra: Verso, 2000), 17. Michel Chossudovsky, The Globalization of Poverty and the New World Order (Pincourt, Canada: Global Research, 2003), 259’da sosyalizm yanlısı olduğundan şüphelenilemeyecek Dünya Bankası verilerine dayanarak 1980 öncesi Yugoslavya’nın benzer bir portresini çizmektedir.
[23] Tony Myers. Slavoj Žižek (New York: Routledge, 2003), 10.
[24] Ibid. 7.
[25] Heideggerci ‘karşıtlık’ ve Žižek’in ilk kitabı hakkında bkz. Christopher Hanlon ve Slavoj Žižek. “Psychoanalysis and the Post-Political: Slavoj Žižek ile Söyleşi.” New Literary History 32:1 (Kış, 2001): 1-21.
[26] Bkz. örneğin, Barbara Day. The Velvet Philosophers (Londra: The Claridge Press, 1999).
[27] NED hakkında bkz: William Blum. Rogue State: A Guide to the World’s Only Superpower (Londra: Zed Books, 2014), 238-243. NED’i kuran yasanın hazırlanmasına yardımcı olan Allen Weinstein, “bugün yaptıklarımızın çoğunun 25 yıl önce CIA tarafından gizlice yapıldığını” açıkça kabul etmiştir (a.g.e., 239).
[28] Bkz. örneğin, Ian Parker. Slavoj Žižek: A Critical Introduction (Londra: Pluto Press, 2004). CIA’in Fransız teorisine ve daha genel olarak entelektüel anti-komünizme verdiği destek hakkında bkz. “The CIA Reads French Theory: Kültürel Solu Sökmenin Entelektüel Emeği Üzerine.” Los Angeles Review of Books. “The Philosophical Salon” (28 Şubat 2017): https://thephilosophicalsalon.com/the-cia-reads-french-theory-on-the-intellectual-labor-of-dismantling-the-cultural-left/ (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[29] Thomas Moller Nielsen. “Unrepentant Charlatanism (with a Response by Slavoj Žižek).” Los Angeles Review of Books. “The Philosophical Salon” (25 Kasım 2019): https://thephilosophicalsalon.com/unrepentant-charlatanism-with-a-response-by-slavoj-zizek/ (22 Kasım 2022 tarihinde erişilmiştir).
[30] Ernesto Laclau. “Önsöz.” Žižek, The Sublime Object of Ideology, xi.
[31] BBC’nin “Yugoslavya’nın Ölümü” belgeseline bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=H3VyGPu6PKc (erişim tarihi 22 Kasım 2022). Žižek’in haftalık köşe yazısı hakkında Britannica Ansiklopedisi’nin girişine bakınız: https://www.britannica.com/biography/Slavoj-Zizek (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[32] Diğer kaynakların yanı sıra, 4 Kasım 2009 tarihinde İngiliz BBC’de yayınlanan “HARDtalk” programına verdiği röportaja bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=ThTJBKYPiNo&t=153s (erişim tarihi 22 Kasım 2022).
[33] Žižek, “A Leftist Plea for ‘Eurocentrism’,” 990.
[34] Aktaran F. William Engdahl. Manifest Destiny: Democracy as Cognitive Dissonance (Wiesbaden: mine.Books, 2018), 101.
[35] Matthew Sharpe, Sloven filozof hakkında Internet Encyclopedia of Philosophy’de yazdığı makalede Žižek’in LDS’nin kurucularından biri olduğunu iddia etmektedir: https://iep.utm.edu/zizek/ (erişim tarihi 22 Kasım 2022). Bu bilginin başka kaynaklar tarafından teyit edildiğini görmemiş olsam da, Žižek’in en azından LDS için önemli bir kamu sözcüsü olduğu çok açıktır.
[36] Bkz. örneğin, “Lacan Slovenya’da: Slavoj Žižek ve Renata Salecl ile Söyleşi.” Radical Philosophy 58 (Yaz 1991). Büyük Michael Parenti’nin Yugoslavya’nın parçalanmasına ilişkin analizinin izinden giderek bu partinin finansman tarihini araştırmak ilginç olacaktır: “ABD liderleri – National Endowment for Democracy’yi, çeşitli CIA paravanlarını ve diğer kurumları kullanarak – ABD medyasında ‘Batı yanlısı’ ve ‘demokratik muhalefet’ olarak tanımlanan muhafazakar ayrılıkçı siyasi gruplara kampanya parası ve tavsiyeler aktardılar” (To Kill a Nation, 26).
[37] Televizyonda yayınlanan 1990 seçim tartışmasının arşivine buradan ulaşabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=942h8enHCZs (erişim tarihi 22 Kasım 2022).
[38] “Lacan Slovenya’da,” 30.
[39] 1990 yılında televizyonda yayınlanan aynı seçim tartışmasının başka bir bölümüne bakınız, burada arşivlenmiştir: https://www.youtube.com/watch?v=rGfNeIRQ350 (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[40] NSDD-133’ün dijital arşivine buradan ulaşabilirsiniz: https://irp.fas.org/offdocs/nsdd/nsdd-133.htm (erişim tarihi 22 Kasım 2022).
[41] Geert Lovink. “Sivil Toplum, Fanatizm ve Dijital Gerçeklik: Slavoj Žižek ile Bir Söyleşi.” Ctheory (21 Şubat 1996): https://journals.uvic.ca/index.php/ctheory/article/view/14649/5529 (22 Kasım 2022 tarihinde erişilmiştir).
[42] Neil Clark. “NS Profili-George Soros.” New Statesman (2 Haziran 2003): http://www.slobodan-milosevic.org/news/ns062203.htm (22 Kasım 2022 tarihinde erişilmiştir). “Clark bu makalede “1979’dan itibaren [Soros] Polonya’daki Dayanışma hareketi, Çekoslovakya’daki Charter 77 ve Sovyetler Birliği’ndeki Andrei Sakharov gibi muhaliflere yılda 3 milyon dolar dağıttı. 1984 yılında Macaristan’da ilk Açık Toplum Enstitüsü’nü kurdu ve muhalif hareketlere ve bağımsız medyaya milyonlarca dolar pompaladı. Görünüşte bir ‘sivil toplum’ inşa etmeyi amaçlayan bu girişimler, mevcut siyasi yapıları zayıflatmak ve Doğu Avrupa’nın küresel sermaye tarafından nihai olarak sömürgeleştirilmesinin önünü açmak için tasarlanmıştı.”
[43] Aktaran Néstor Kohan. Hegemonía y cultura en tiempos de contrainsurgencia “soft” (Ocean Sur, 2021), 63.
[44] Bkz: Myers, Slavoj Žižek, 9.
[45] Lovink, “Civil Society, Fanaticism, and Digital Reality.”
[46] Bkz. örneğin, Chossudovsky, The Globalization of Poverty, 267: “Hırvatistan, Slovenya ve Makedonya, Yugoslav borcundaki paylarını ödemek için kredi paketlerini kabul etmişlerdi […]. Fabrikaların kapanması, bankaların iflas etmesi ve yoksullaĢma gibi çok tanıdık örnekler 1996’dan beri [yani Kasım 1995 Dayton AnlaĢmalarının ardından] hız kesmeden devam etti. Peki IMF diktalarını kim uygulayacaktı? Yeni egemen devletlerin liderleri alacaklılarla tam anlamıyla işbirliği yaptılar.”
[47] Minqi Li, “Berlin Duvarı’nın yıkılışını, dünya nüfusunun geniş kesimleri için yaşam standartlarında büyük düşüşler izledi” diye yazıyor. Sosyalist ekonomilerin parçalanması küresel işçi sınıflarının zayıflamasına katkıda bulundu. Dünyanın hemen her yerinde milli gelir emekten sermayeye doğru yeniden dağıtıldı” (“21. Yüzyıl: (Sosyalizme) Bir Alternatif Var mı?” Science & Society 77:1 (Ocak 2013): 11). Ayrıca bkz Božo Repe. “Slovenya”, Günther Heydemann ve Karel Vodicka. Doğu Bloku’ndan Avrupa Birliği’ne: Comparative Processes of Transformation since 1990 (New York: Berhahn Books, 2017) ve Leopoldina Plut-Pregelj ve Carole Rogel. The A to Z of Slovenia (Lanham, Maryland: Scarecrow Press. 2010), 241. Yerel nüfusun çoğunluğu için korkunç sonuçları kapitalist egemen sınıf için artan karlarla ters orantılı olan Yugoslavya’nın emperyalist parçalanması hakkında ayrıca Boris Malagurski’nin The Weight of Chains (2010) adlı belgesel filmine ve Michael Parenti’nin 1999 tarihli “The U.S. War on Yugoslavia” adlı konferansına bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=waEYQ46gH08 ve https://www.youtube.com/watch?v=GEzOgpMWnVs (erişim tarihi 22 Kasım 2022).
[48] Bkz: Matjaž Klemenčič ve Mitja Žagar. The Former Yugoslavia’s Diverse Peoples (Santa Barbara, California: ABC-CLIO, Inc., 2004), 300-301.
[49] Bkz. örneğin, Lovink, “Civil Society, Fanaticism, and Digital Reality.”
[50] Yukarıda bahsedilen 1990 başkanlık tartışmasının ikinci bölümüne bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=rGfNeIRQ350 (erişim tarihi 22 Kasım 2022).
[51] Ibid.
[52] Lovink, “Sivil Toplum, Fanatizm ve Dijital Gerçeklik.”
[53] Slavoj Žižek. “NATO, Tanrı’nın Sol Eli.” Nettime (29 Haziran 1999): https://www.lacan.com/zizek-nato.htm (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[54] Parenti, To Kill a Nation, 81.
[55] A.g.e. 92’de alıntılanmıştır.
[56] Slavoj Žižek. “Doğu Avrupa’nın Gilead Cumhuriyetleri.” New Left Review I/183 (Eylül/Ekim 1990): 58.
[57] Žižek, “Lacan Slovenya’da,” 29. Milošević’in Kosova’ya yönelik ‘etnik temizlik’ kampanyasını 1989’da yaptığı bir konuşmada başlattığı bildirildi. Žižek’in sıcak yaklaşımlarıyla birçok noktada çelişen önemli bir bağlam sağlayan Michael Parenti tarafından bildirildiği üzere, Milošević’in söylediklerinin bir kısmı şöyledir “Farklı milletlerden, dinlerden ve ırklardan vatandaşlar giderek daha sık ve daha başarılı bir şekilde bir arada yaşamaktadır. Özellikle ilerici ve adil bir demokratik toplum olan sosyalizm, insanların ulusal ve dini açıdan bölünmesine izin vermemelidir” (To Kill a Nation, 188).
[58] Žižek, “NATO, Tanrı’nın Sol Eli”.
[59] Aktaran Parker, Slavoj Žižek, 35.
[60] Lovink, “Sivil Toplum, Fanatizm ve Dijital Gerçeklik.”
[61] “Slavoj Žižek on Cuba and Yugoslavia” (1 Aralık 2016): https://zizek.uk/slavoj-zizek-on-cuba-and-yugoslavia/ (erişim tarihi: 22 Kasım 2022). Ayrıca bkz. Žižek, “The Communist Desire.”
[62] Žižek, “Nous pouvons encore être fiers de l’Europe!”
[63] Bkz. yukarıda alıntılanan İngiliz BBC programı “HARDtalk “a verdiği röportaj ve Lovink, “Civil Society, Fanaticism, and Digital Reality.”
[64] Televizyonda yayınlanan tartışmanın bu bölümü burada arşivlenmiştir: https://www.youtube.com/watch?v=rGfNeIRQ350 (erişim tarihi: 22 Kasım 2022). Churchill’in üç milyon insanın hayatına mal olan 1943 Bengal kıtlığı da dahil olmak üzere emperyal zulümlere yaptığı katkıların bazılarının kısa bir özeti için bkz. “Not His Finest Hour: The Dark Side of Winston Churchill.” Independent (28 Ekim 2010).
[65] Avrupa konusunda bkz. örneğin Steve Weissman, Phil Kelly ve Mark Hosenball. “CIA Ortak Pazarı Destekliyor.” Kirli İşler: Batı Avrupa’da CIA. Eds. Philip Agee ve Louis Wolf (New York: Dorset Press, 1978). Avrupa Birliği’nin önemli bir anti-komünist güç olduğunu da belirtmek gerekir. Avrupa Parlamentosu 2019 yılında komünizmi büyük ölçüde faşizmle eşitleyen ve “Nazizm veya komünizm gibi totaliter ideolojilerin tüm tezahürlerini ve yayılmasını” https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/TA-9-2019-0021_EN.html kınayan bir kararı kabul etmiştir (erişim tarihi 22 Kasım 2022).
[66] Žižek, “Nous pouvons encore être fiers de l’Europe!”
[67] Slavoj Žižek. First as Tragedy, then as Farce (Londra: Verso, 2009), 115.
[68] Žižek, “Nous pouvons encore être fiers de l’Europe!”
[69] Slavoj Žižek. “Jonathan Derbyshire ile New Statesman Röportajı.” New Statesman (29 Ekim 2009): https://zizek.uk/new-statesman-interview-with-jonathan-derbyshire/ (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[70] Örneğin, Domenico Losurdo’nun Antonio Gramsci’de Croce’ye yönelik anlayışlı eleştirilerine bakınız: Del liberalismo al comunismo crítico (Madrid: disenso, 1997).
[71] Ronald Radosh. “Trump’ın En İyi Adamı Steve Bannon Bana ‘Leninist’ Olduğunu Söyledi.” Daily Beast (13 Nisan 2017): https://www.thedailybeast.com/steve-bannon-trumps-top-guy-told-me-he-was-a-leninist (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[72] Spencer’ın tweet’i burada arşivlenmiştir: https://archive.ph/qT5Xu (22 Kasım 2022 tarihinde erişilmiştir).
[73] Slavoj Žižek. “New Statesman Röportajı.”
[74] Michael B Kelley. “Geçen Yıl Başkan Obama’nın Yardımcılarına ‘İnsanları Öldürmekte Gerçekten İyi’ Olduğunu Söylediği Bildirildi.” Business Insider (2 Kasım 2013): https://www.businessinsider.com/obama-said-hes-really-good-at-killing-people-2013-11?op=1 (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[75] Žižek, “New Statesman Röportajı.”
[76] “Doug Henwood Interviews Slavoj Žižek.” No Subject – Encyclopedia of Psychoanalysis (27 Şubat 2002): https://nosubject.com/I_am_a_fighting_atheist (erişim tarihi: 22 Kasım 2022).
[77] Ibid.
[78] Slavoj Žižek. Repeating Lenin (Zagreb: Bastard Books, 2001), 137.
[79] Žižek, “The Communist Desire.”
[80] Diğerleri arasından sadece bir örnek vermek gerekirse, Žižek sınıf mücadelesinin “nesnel toplumsal gerçekliğin” bir parçası olmadığını, bunun yerine “tam Lacancı anlamda” Gerçek olduğunu, yani sınıf mücadelesinin “toplumsal bütünlük içinde yer alan, nesnelleştirilemeyen, anlaşılmaz sınırın adından başka bir şey olmadığını” iddia etme cüretine sahiptir (Slavoj Žižek, Ed. Mapping Ideology. Londra: Verso, 2000, 25, 22).
[81] Karl Marx ve Friedrich Engels. Collected Works. Cilt 5 (Moskova: Progress Publishers, 1976), 49.
[82] Badiou, özellikle Hienrich Böll ve Almanya’da dahil olduğu CIA ağları tarafından kollarını açarak karşılanan sağcı muhalif Aleksandr Soljenitsin’in kitaplarına dikkat çeker (bkz. Hans-Rüdiger Minow’un ARTE için 2006’da hazırladığı belgesel, Quand la CIA infiltrait la culture: https://www.youtube.com/watch?v=58QTcf_mFag, erişim tarihi 22 Kasım 2022). Metafizikçi ayrıca Stalinist Terör üzerine “olağanüstü, tartışılmaz bir çalışma “ya atıfta bulunmakta ve J. Arch Getty’nin “harika kitabı” The Road to Terror’u “ilk sıraya” yerleştirmektedir: Stalin and the Self-Destruction of the Bolsheviks 1932-1939 (Slavoj Žižek, Ed. The Idea of Communism. Cilt 2. Londra: Verso, 2013, 6). Badiou bu çalışmanın ABD Dışişleri Bakanlığı, National Endowment for the Humanities ve Açık Toplum Fonu tarafından finanse edildiğini belirtmekten kaçınmaktadır. Ayrıca kitabın, danışma kurulunda ABD Dışişleri Bakanlığı çalışanı Strobe Talbott ve anti-komünist Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski gibi ABD emperyal elitinin güçlü üyelerinin yer aldığı bir seride yayınlandığı gerçeğini de atlıyor. Brzezinski, başka şeylerin yanı sıra, Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmak üzere Usame bin Ladin de dahil olmak üzere mücahitleri finanse eden ve destekleyen gizli CIA operasyonlarında yer almıştır (bkz. Chomsky, 9/11, 82).
[83] Badiou’nun bu doğrultudaki mükemmel bir eleştirisi için bakınız Losurdo, Western Marxism.
[84] Costas Douzinas ve Slavoj Žižek, der. The Idea of Communism (Londra: Verso Books, 2010), viii.
[85] Bkz: Gabriel Rockhill ve Jennifer Ponce de León. “İdeolojinin Bileşimsel Bir Modeline Doğru: Materyalizm, Estetik ve Toplumsal Tahayyüller.” Philosophy Today 64:1 (kış 2020).
[86] Žižek, Looking Awry, 39; Slavoj Žižek. Zevk Metastazları: Six Essays on Woman and Causality (Londra: Verso, 1994), 30. “Gerçek,” diye yazar Žižek, “tam da Sembolik olanın kavrayışına direnen ve ondan kaçan şeydir ve sonuç olarak Sembolik olanın içinde ancak onun rahatsızlıkları kisvesi altında tespit edilebilen şeydir” (Metastases of Enjoyment, 30).
[87] Ibid. 76.
[88] Žižek, Looking Awry, 12. Žižek’in siyasi pozisyonlarının istikrarı ya da Lacan veya diğer konulardaki yorumları konusunda hiçbir yanılsama içinde değilim. Bir oportünist olarak, elbette, bazıları açık bir şekilde kendi içinde çelişki gösteren çok sayıda farklı pozisyon almıştır. O halde burada işaret ettiğim şey, Badiou’nun özne teorisiyle birleştiği şekliyle, çalışmalarındaki en tutarlı hatlardan biri olan etik eylem temasıdır.
[89] Alain Badiou. L’hypothèse communiste (Paris: Nouvelles Éditions Lignes, 2009), 189. Žižek, Badiou’nun etik eylem üzerine kapsamlı yazılarıyla örtüşen komünizm fikrini birçok kez açıkça benimser. İşte bir örnek: “Komünist İdea böylece varlığını sürdürür: Beckett’in daha önce alıntılanan sözleriyle en iyi şekilde özetlenen sonsuz bir ısrarla, tekrar tekrar geri dönen bir hayalet olarak gerçekleşmesinin başarısızlıklarından kurtulur: ‘Tekrar dene. Tekrar başarısız ol. Daha iyi başarısız ol'” (Douzinas ve Žižek, der., The Idea of Communism, 217).
[90] Badiou, L’hypothèse communiste, 188.
[91] Ibid. 189.
[92] Ibid. 202. Mübalağa alanında asla geride kalmayan Žižek, Badiou’nun pozisyonunu ikiye katlar ve daha da ileri götürür: “Radikal sol hayatta kalmak istiyorsa, faaliyetinin temel öncüllerini yeniden düşünmelidir. Sadece yirminci yüzyıl devlet sosyalizminin iki ana biçimini (sosyal-demokrat refah devleti ve Stalinist parti diktatörlüğü) değil, aynı zamanda radikal solun genellikle ilk ikisinin başarısızlığını ölçtüğü standardı da reddetmeliyiz: dernek, çokluk, konseyler, yurttaşların sürekli katılımına dayalı temsil karşıtı doğrudan demokrasi olarak liberter komünizm vizyonu” (Taek-Gwang Lee ve Slavoj Žižek. Komünizm Fikri. Cilt 3. Seul Konferansı. Londra: Verso, 2016).
[93] Badiou, L’hypothèse communiste, 190. Badiou anlamlı bir şekilde aşağıdaki örneklere atıfta bulunur: “bu
1980-81 yıllarında Polonya’daki Solidarność hareketi, İran Devrimi’nin ilk sekansı, Fransa’daki Siyasi Örgüt [Badiou’nun siyasi grubu], Meksika’daki Zapatista hareketi, Nepal’deki Maoistler” (a.g.e. 203). The Idea of Communism’in üçüncü cildinde, kapitalist bir devlet ve fiilen ordu tarafından işgal edilmiş bir ABD sömürgesi olan Güney Kore’deki bir konferansa dayanan açılış yorumlarında Badiou, konferansa katılanların “Kuzey Kore’nin milliyetçi ve askeri devletiyle hiçbir ilgisi olmadığı” konusunda ısrar ediyor ve iyi bir önlem için ekliyor: “Daha genel olarak, burada ve orada geçen yüzyılın eski modasını [yani fiilen var olan sosyalizmi] sürdüren komünist partilerle hiçbir ilgimiz yok.”
[94] “Slavoj Žižek: ‘İnsanlık Tamam, Ama İnsanların %99’u Sıkıcı Aptallar.” The Guardian (10 Haziran 2012): https://www.theguardian.com/culture/2012/jun/10/slavoj-zizek-humanity-ok-people-boring (22 Kasım 2022 tarihinde erişilmiştir).
[95] Žižek, devlete karşı isyan ederek ve arzusuna (kardeşini gömmek ve böylece tanrıların daha yüksek yasasını onurlandırmak) tavizsiz bir adanmışlık lehine ‘gerçeklik ilkesinin’ hükümdarlığını reddederek tam da böyle bir eylemi gerçekleştiren biri olarak Antigone üzerine kapsamlı bir şekilde yazmıştır. “Bir eylem yalnızca ‘imkânsızı gerçekleştiren’ bir jest değildir,” der Antigone’ye özgü bireysel arzuyu yüceltirken, “toplumsal gerçekliğe ‘mümkün’ olarak algılanan şeyin koordinatlarını değiştiren bir müdahaledir” (Did Somebody Say Totalitarianism?, 167).
[96] Badiou ve Žižek zaman zaman işçi sınıfını destekleyen siyasi pozisyonlar almışlardır ve bu benim eleştirimin konusu değildir. Bunun yerine, 1917’den günümüze, SSCB’den Vietnam’a, Çin’e, Küba’ya ve ötesine kadar anti-emperyalist devlet kurma projeleri biçimini alan uluslararası sosyalist harekete -çok küçük ve açıklanabilir istisnalar dışında- kararlı bir şekilde karşı çıkmalarıdır.
[97] Bkz: Radhika Desai. “Müştereklerin Yeni Komünistleri: Twenty-First-Century Proudhonists.” Uluslararası Eleştirel Düşünce1:2 (1 Ağustos 2011): 204-223.
[98] V.I. Lenin. Toplu Eserler. Cilt 19 (Moskova: Progress Publishers, 1977), 396.
[99] Karl Marx ve Friedrich Engels. Toplu Eserler. Cilt 20 (Moskova: Progress Publishers, 1976), 33.
Gabriel Rockhill Fransız-Amerikalı bir filozof, kültür eleştirmeni ve aktivisttir. Eleştirel Teori Atölyesi’nin kurucu direktörü ve Villanova Üniversitesi’nde Felsefe Profesörüdür. Kitapları arasında Şimdinin Karşı Tarihi bulunmaktadır: Untimely Interrogations into Globalization, Technology, Democracy (2017), Interventions in Contemporary Thought: History, Politics, Aesthetics (2016), Radical History & the Politics of Art (2014) ve Logique de l’histoire (2010). Akademik çalışmalarının yanı sıra, sanat ve aktivist dünyalarında aktif olarak akademi dışı faaliyetlerde bulunmakta ve kamusal entelektüel tartışmalara düzenli olarak katkıda bulunmaktadır. Twitter’da takip edin: @GabrielRockhill
Çeviri: C. Kaptan – İzin almaksızın, kaynak ve link gösterilerek kullanılabilir.