Raya Dunayevskaya’dan: Hegel’in FELSEFİ BİLİMLER ANSİKLOPEDİSİ – MANTIK Üzerine Notlar – 2

Bölüm II – NESNELLÄ°ÄžE KARÅžI TUTUMLAR

Üçüncü Bölüm: Nesnel Dünyaya Karşı Düşüncenin Birinci Tutumu

On iki sayfalık kısa bölümde inanç ve soyut anlayıştan skolastik düşünceye, dogmatizmden metafiziÄŸe kadar Kant öncesi düşüncede yer alan her ÅŸey ele alınmaktadır. Ele alınan konuların çeÅŸitliliÄŸi düşünüldüğünde bunun ne kadar yalın olduÄŸu dikkat çekicidir. Ãœstelik bu, onun [Hegel’in] daha büyük olan MANTIK’ta yapmadığı bir ÅŸeydir. NesnelliÄŸe yönelik tüm tutumlar yalnızca Küçük MANTIK’ta ortaya çıkan bir ÅŸeydir.

Dördüncü Bölüm: Nesnel Dünyaya Karşı Düşüncenin İkinci Tutumu

Bu konuda şöyle demektedir: “Ampirizm, nesneleri analiz ederken onları oldukları gibi bıraktığını varsayarsa bir yanılgıya düşer; gerçekten de somutu soyuta dönüştürür… Hata, bunun sürecin yalnızca yarısı olduÄŸunu ve asıl noktanın bölünmüş olanın yeniden birleÅŸtirilmesi olduÄŸunu unutmakta yatmaktadır” (paragraf 38). Ve son olarak aynı paragrafta şöyle der:

O halde bu duyusal alan Ampirizm için sadece bir veri olduğu ve olmaya devam ettiği sürece, bir esaret doktrinine sahibiz; çünkü mutlak olarak yabancı bir dünya ile değil, ikinci benliğimiz olan bir gerçekle karşı karşıya kaldığımızda özgür oluruz.

Eleştirel okulla birlikte, düşüncede bir devrime ulaştığımız açıktır ancak bu okul, düşünceyi deneyimden ayırdığı için eleştirel olmaktan çıkmıştır:

Bu görüş en azından tüm bilincin doÄŸasına doÄŸru bir ifade verme erdemine sahiptir. Ä°nsanın tüm çabalarının eÄŸilimi dünyayı anlamak, onu kendine mal etmek ve boyun eÄŸdirmektir; ve bu amaçla dünyanın olumlu gerçekliÄŸi olduÄŸu gibi ezilmeli ve öğütülmelidir, baÅŸka bir deyiÅŸle idealize edilmelidir” (paragraf 42).

Ayrıca Kant’ı Aklı “sonlu ve koÅŸullu bir ÅŸeye indirgemekle, onu sonlu ve koÅŸullu anlayış alanının ötesine geçmekle özdeÅŸleÅŸtirmekle suçlar. Gerçek sonsuz, sonlunun salt bir aşılması olmaktan uzak olup, her zaman sonlunun kendi tam doÄŸası içinde soÄŸurulmasını kapsar…. Bununla birlikte, mutlak idealizm, vulgar-realist aklın çok ilerisinde olsa da, hiçbir ÅŸekilde yalnızca felsefeyle sınırlı deÄŸildir” (paragraf 45).

Bu nedenle Kant’ın sistemini “düalist” olarak deÄŸerlendirir, öyle ki “temel kusur, bir an önce bağımsız ve birleÅŸme yeteneÄŸinden yoksun olduÄŸu açıklanan ÅŸeyi bir anda birleÅŸtirmenin tutarsızlığında kendini gösterir” (paragraf 60). Yine de Kant’a yönelik en büyük eleÅŸtirisi, felsefesinin birleÅŸtirmeyi baÅŸaramaması, yani birleÅŸtirme biçiminin tamamen dışsal olması ve içsel birlikten kaynaklanmamasıdır: “Kategorilerin sonlu olmasının nedeni öznel olmaları deÄŸildir: doÄŸaları gereÄŸi sonludurlar…” Sonunda Hegel’in Kant ve Fichte’yi nasıl hem ayırdığına hem de birleÅŸtirdiÄŸine dikkat edin:

Sonuçta Kantçı sistem, düşüncenin kendi yapısını oluÅŸtururken kendiliÄŸinden hareket ettiÄŸi ilkesini yalnızca biçimsel olarak ortaya koymuÅŸtur. Düşüncenin bu kendi kendini belirleme biçiminin ve kapsamının ayrıntılarına Kant asla girmedi. EksikliÄŸi ilk fark eden Fichte’ydi; ve kategoriler için bir çıkarım eksikliÄŸine dikkat çektikten sonra, gerçekten bu türden bir ÅŸey saÄŸlamaya çalıştı. Fichte’de “Ego” felsefi geliÅŸimin baÅŸlangıç noktasıdır… Bu arada, itkilerin doÄŸası bizim soluÄŸumuzun ötesinde bir yabancı olarak kalır… Kant’ın kendinde-ÅŸey dediÄŸi ÅŸeye, Fichte dışarıdan gelen itki der” (paragraf 60).

Beşinci Bölüm: Düşüncenin Nesnel Dünyaya Karşı Üçüncü Tutumu

Bana göre, Hegel’in “Dolaysız ya da Sezgisel Bilgi” olarak adlandırdığı ve neredeyse tamamen Jacobi’ye ayrılmış olan bu bölüm, Hegel’in daha geniÅŸ MANTIK’ında diÄŸer düşünce okullarını ele alış tarzından farklı olarak en önemli ve esasen tamamen yenidir. Bu yenilik, Jacobi’yi (ve Fichte ve Schelling’i) büyük MANTIK’ta olduÄŸu kadar yıkıcı bir ÅŸekilde eleÅŸtirmemesinden deÄŸil, bir bölüm ayırarak ve bu bölümü, sıradan bir zihin için Kant’tan kendi diyalektik felsefesine gitmesi gerektiÄŸi zaman ortaya çıkararak bir kategori oluÅŸturması anlamında gelir. Hegel bize, kiÅŸinin mutlaka DOÄžRUDAN daha yüksek bir aÅŸamaya gitmediÄŸini, ancak aniden felsefenin eski bir aÅŸamasına geri dönüşle karşılaÅŸabileceÄŸini ve bu nedenle tamamen “gerici” olduÄŸunu söylüyor. (Bu onun kelimesi, gerici.)

Jacobi’nin felsefesine yönelik ilk eleÅŸtiri, inancın bile KANITLANMASI gerektiÄŸi analizidir; aksi takdirde, herhangi birinin sözleriyle Hıristiyanlık kadar görkemli bir ÅŸey mi yoksa bir öküze tapmak kadar geri bir ÅŸey mi olduÄŸunu ayırt etmenin bir yolu olmazdı. Hiçbir kelime Hegel’inkinin yerini tutamaz:

Ä°NANÇ terimi bize Hıristiyan dininin inancını hatırlatmak gibi özel bir avantaj saÄŸlar; Hıristiyan inancını içeriyor, hatta belki de onunla örtüşüyor gibi görünür; ve böylece Ä°nanç Felsefesi tamamen dindar ve Hıristiyan bir görünüme sahip olur, bu görünümden güç alarak keyfi sözlerini daha büyük bir otorite iddiasıyla söyleme özgürlüğüne sahip olur. Ancak sadece sözel bir benzerlik aracılığıyla gizlice saÄŸlanan bu görünümün bizi aldatmasına izin vermemeliyiz. Bu iki ÅŸey temelden farklıdır. Ä°lk olarak, Hıristiyan inancı kilisenin belirli bir otoritesini içerir: ama Jacobi’nin felsefesinin inancı, onu ortaya koyan filozofunkinden baÅŸka bir otoriteye sahip deÄŸildir. Ä°kincisi, Hıristiyan inancı nesneldir, bir bilgi ve öğreti sistemi ÅŸeklinde büyük bir içeriÄŸe sahiptir: felsefi inancın içeriÄŸi o kadar belirsizdir ki, kolları Hıristiyan inancını kabul etmeye açıkken, aynı zamanda Dalai Lama’nın, öküzün ya da maymunun tanrısallığına olan inancı da içerir, böylece, gittiÄŸi yere kadar, Tanrıyı en basit terimlerine, Yüce Varlığa kadar daraltır. Bu sistemin öne sürdüğü anlamda ele alındığında inancın kendisi, dolaysız bilginin anlamsız bir ÅŸekilde soyutlanmasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir” (paragraf 63).

Hatırlayacaksınız (Johnson’dan ayrıldığımızda bizimle birlikte olanlar), bu tutumu Johnsoncılığın tam bir vücut bulmuÅŸ hali olarak kullanmıştık [Johnson’ın] “eskiden kopmamız” ve neyin eski neyin yeni olduÄŸunu sınıfsal bir baÄŸlamda ya da dolaysız bir tarihsel çerçevede bile belirtmeksizin yalnızca “yeni”ye baÄŸlı kalmamız gerektiÄŸine dair yayınladığı bir dizi mektupta görüldüğü gibi. Bu Hegel’in “dolayımın dışlanması” dediÄŸi ÅŸeydir ve Jacobi’ye yönelik eleÅŸtirisinde şöyle diyerek en yüksek zirvesine çıkar: “Hegel’in ayırt edici öğretisi, dolayımların tamamen dışlanmasıyla yalnızca dolaysız bilginin doÄŸru bir içeriÄŸe sahip olabileceÄŸidir” (paragraf 65). Bu düşünceyi daha da geniÅŸletir (paragraf 71):

Sezgisel okulun tek taraflılığının, temel ilkeyi tartıştığımıza göre, ana özelliklerine işaret etmeye devam edeceğimiz bazı özellikleri vardır. Bu sonuçların ilki aşağıdaki gibidir. Hakikatin ölçütü içeriğin karakterinde değil, bilinç olgusunda bulunduğu için, iddia edilen tüm hakikatlerin öznel bilgiden ve bilincimizde belirli bir olguyu keşfettiğimiz iddiasından başka bir temeli yoktur. Kendi bilincimizde keşfettiğimiz şey böylece abartılarak herkesin bilincinin bir gerçeği haline getirilir ve hatta zihnin doğası olarak kabul edilir.

Birkaç paragraf sonra (76. paragraf) Hegel “gerici” terimini kullanır – “Jacobi okulunun gerici doÄŸası. Onun doktrini Kartezyen Felsefe’deki metafiziÄŸin modern baÅŸlangıç noktasına bir geri dönüştür.” Hegel’in Descartes’ı felsefenin baÅŸlangıç noktası olarak övdüğünü ve hatta sırf yeni bir çığır açtığı için ondaki metafizik noktalar için bir gerekçe gösterdiÄŸini hatırlamalısınız. Ancak affedemediÄŸi ÅŸey, kendi döneminde, Kantçı felsefeye çoktan ulaÅŸtıktan sonra, geriye dönülmesidir:

Modern öğreti bir yandan olaÄŸan bilimsel bilginin Kartezyen yönteminde hiçbir deÄŸiÅŸiklik yapmaz ve ondan doÄŸan deneysel ve sonlu bilimleri aynı plan üzerinde yürütür. Öte yandan, kapsamı sonsuz olan bilime geldiÄŸinde, yöntemi bir kenara atar ve böylece, baÅŸka hiçbir ÅŸey bilmediÄŸi için, tüm yöntemleri reddeder. Kendini vahÅŸi, kaprisli ve fantastik bir dogmatizmin, ahlaki bir ukalalığın ve duygu gururunun ya da felsefeye ve felsefi konulara karşı en yüksek sesle konuÅŸan aşırı bir fikir yürütme ve akıl yürütmenin kontrolüne bırakır. Felsefe elbette salt iddialara, kanılara ya da çıkarımların keyfi dalgalanmalarına müsamaha göstermez” (paragraf 77).

Altıncı Bölüm: Alt Bölümü ile Birlikte Mantığın En Yakın Kavramı

Bu, MANTIÄžIN kendisinin üç ana bölümüne girmeden önceki son bölümdür. Kısacası, Hegel’in bu kısaltılmış haliyle 200 sayfadan biraz daha az yer kaplayacak olan MANTIÄžI TANITMASI altı bölüm ya da 132 sayfa sürmüştür. Öte yandan, bu Küçük MANTIK, özellikle daha büyük MANTIK’la boÄŸuÅŸmuÅŸ olan herkes için o kadar kolay olacaktır ki, neredeyse bir roman okuduÄŸunuzu düşüneceksiniz ve aslında, özet üzerinde çok az zaman harcayacağım çünkü ÅŸimdi kendiniz için okumaya hazırlandığınıza inanıyorum.

En Yakın Kavrama geri dönersek, Hegel size hemen mantıksal öğretinin üç aşamasının -(1) Soyut ya da Salt Anlama; (2) Diyalektik ya da Negatif Akıl; (3) Spekülatif ya da Pozitif Akıl- aslında her mantıksal gerçekliğe, her kavrama ve hakikate uygulandığını bildirir.

Hegel’in diyalektiÄŸin tartışmacılara puan kazandırmak için aÅŸağılanması konusunda oldukça esprili olduÄŸu yerler vardır: “Diyalektik çoÄŸu zaman OLUMLU ve OLUMSUZ argümanların öznel bir tahterevallisinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir; burada saÄŸlam düşüncenin yokluÄŸu, bu tür argümanları doÄŸuran incelikle gizlenir” (paragraf 81). Yine de diyalektiÄŸin ne olduÄŸuna dair en basit ve en derin tanımı tam da bu paragrafta vermektedir: “Nerede hareket varsa, nerede yaÅŸam varsa, nerede herhangi bir ÅŸey gerçek dünyada hayata geçiriliyorsa, orada Diyalektik iÅŸ başındadır.

Hegel tekrar tekrar, iddia edilen ÅŸeyin KANITLANMASI gerekliliÄŸine vurgu yapar. Kanıtlamanın özü, bir ÅŸeyin zorunlu olarak ÅŸu ya da bu ÅŸekilde geliÅŸtiÄŸi, onu “kendinde” olduÄŸu ÅŸeyden (örtülü olarak), “kendi içinlikten” (bir dolayım ya da geliÅŸim sürecinden) geçirerek nihayetinde “kendinde ve kendi için” olduÄŸu ÅŸeye (açık olarak) taşıyan hem tarihsel hem de özsel bir iliÅŸkiden geçmesidir. Ya da baÅŸka bir ÅŸekilde ifade edecek olursak, potansiyelden gerçekliÄŸe ya da kendisinde içerilen her ÅŸeyin gerçekleÅŸmesine.

Son olarak, iÅŸte basit yol: Mantık üç alt bölüme ayrılır: I. Varlık Öğretisi; II. Öz Öğretisi; III. Kavram ve Ä°dea Öğretisi. Yani, Düşünce Teorisi’ne [ayrılır]: I. Dolaysızlığı içerisinde (kavram örtük ve sanki mikrop halinde); II. Refleksiyonu ve aracılığında (kavramın kendisi-için-varlığı ve gösterisi); III. Kendi içine dönüşünde ve tümüyle kendisi olmasında (kendinde ve kendisi için kavram… “Çünkü felsefede kanıtlamak, öznenin kendisini nasıl kendisi tarafından ve kendisinden hareketle olduÄŸu ÅŸey haline getirdiÄŸini göstermek demektir“) (paragraf 83).

Â